Bu bölümde Sınav Bitti Eller Havaya kitabı üzerinden anne çocuk ilişkisinin çocukta benlik ve başarı algısına etkisi üzerine, Psikolog Damla Yaprak’ın eğitimci yazar Buket Çetin ile yaptığı bir röportaj yer almaktadır.
Kitabın ana kahramanı Bilge sınav döneminde olan bir karakter. Hayatının neredeyse tamamen test kitapları üzerine kurulu olduğunu görüyoruz. Bilge ve arkadaşlarının yaşantılarına, “o büyük” sınava dönük maceralarına tanıklık ediyoruz. Kitapta bize arka planda aile (en çok temel bakım veren) ile kurduğumuz bağ hatırlatılıyor. Bunun da benliğimize, kişiliğimize ve akademik başarımıza etkisini düşünüyoruz.
Peki, temel bakım veren ile kurduğumuz bağ kişilik gelişimimize nasıl etki ediyor?
Çocuğun kişilik gelişiminin en önemli faktörü aile içinde kurulan ilişkilerdir. Çocuk dünyaya geldiği andan itibaren çevresinde bulunanların onunla kurduğu bağ ile şekillenir. Bu bağı çocuğun dünyaya gelmesinden itibaren ilk oluşturan ise ona bakım veren kişi ve çoğunlukla annesidir. En derinde anne ile şekillenmeye başlayan çocuk gelişiminin temelleri, çocuğun sosyal, duygusal, zihinsel gelişiminin de temellerini oluşturur. Anne ile çocuk arasında oluşan bağ, gelişmekte olan çocuğun benlik algısını ve akademik başarı algısını da etkiler. Anne ile çocuğun kurduğu bağlanma şekli, onun kendine dönük benlik algısının ve akademik başarısının oluşmasında da rol oynar. Anne ile kurduğu güvenli, kaygılı ya da kaçıngan bağlanma şekli benlik ve başarı algısının oluşumunu da bunlara göre oluşturur.
Benlik algısı kişinin kendine dönük fikirleri, düşünceleri, inançları, duyguları, kısaca kendine dönük olarak gördüğü, kabullendiği her şeyi kapsar. Akademik başarı algısı da kişinin kendine dönük benlik algısı içinde yer edinir. Geleceğin yetişkini olan çocuğun kendini ifade ediş şekli, zihninde yer edinen algı, onun benlik ve başarı dünyasını da şekillendirir. Dolayısıyla anne ile oluşan üç bağlanma türü olan kaygılı, kaçıngan ya da güvenli bağlanma, benlik ve başarı algısının da kaygılı, kaçıngan ya da güvenli olmasına neden olur.
Sınav Bitti Eller Havaya kitabının ana karakteri Bilge bu yönlerden ele alındığında orta ve geç çocukluk döneminde olan, sekizinci sınıfa giden bir karakterdir. Kişilik gelişiminde annesi ile kurduğu bağların izlerini taşır. Orta ve geç çocukluk döneminde bireyin her ne kadar aile/anne ile ilişkisi eskiye oranla daha az yer tutsa da çocuğun sosyal/duygusal/akademik çevresindeki ilişkileri şekillendiren bir zemini vardır. Çocuk artık anne ile eskisi gibi ilişki hâlinde değildir ama daha önceden oluşmuş benlik ve başarı algısı ile yaşamını sürdürür.
Kitaptaki her bir karakterin sorunlara, hayata ve sınava farklı bakış açısı getirdiklerine şahit oluyoruz. Aynı sistemin içerisinde başarı algımızı farklı kılan nedir?
Bilge’nin içinde bulunduğu dönem itibariyle kurduğu ilişkiler ve sürdürdüğü akademik yaşantı bir yandan annesi ile oluşturduğu bağların etkisini, bir yandan kendi benlik algısına dönük bakış açısını sergiler. Sekizinci sınıfa giden bir karakter olması, ülkemizdeki diğer yaşıtları gibi geleceğe dönük önemli bir eşikte olduğunu bizlere anlatır. Bu eşik Bilge’nin annesi ve çevresindekiler gibi kendisinin de farkındalığı ile şekillenir. Üstelik öyle bir eşiktir ki, gireceği bir sınavla, geleceği şekillenecek; aldığı puan onun yaşamı boyunca kendisi ve çevresi tarafından başarı ölçeği olarak kabul edilecektir.
Bilge’nin içinde bulunduğu bu dönem psikolojik yaşantısının izleri kadar aynı zamanda, bizleri sosyolojik bir gerçekliğe götürür. Yetişkinliğe doğru ilerleyen çocukların yaşantısında bazı sınavların ne kadar önemli olduğunu gösterir. Zaten bunun bilincinde olan anne, baba ve eğitimciler de çocukları kendi gerçekliğinden “uzaklaştırabilme ihtimaliyle” akademik yaşantılarının, akademik benlik algılarının oluşmasına sebep olurlar.
Bizi zorlayan bazen çevre değil beklentilerimizdir. Bilge’nin yüksek başarı beklentisi nedeniyle duygusal ve bilişsel zorlanma yaşadığına tanık oluyoruz. Yüksek başarı algımız, beklentimiz kişiliğimiz üzerinde nasıl bir tahakküm kuruyor?
Çocuklarından yüksek başarı beklentisi hemen hemen her ailede bu şekilde var olur. Gerçekte çocuğun kendi varlığı ile şekillenmesi gereken benlik ve başarı algısı, toplumda var olan sınav ölçütü ile şekillenir. Çocuğun içsel güçleri ile yer değiştiren dışsal başarı beklentisi onun kendinden uzaklaşarak yabancılaşmasına da neden olur. Psikolojik anlamda mükemmeliyetçi kişilik özellikleri ile adlandırılan bu durum aslında çocuğun yetişkinliğe giden süreçte kendinden uzaklaşarak yabancılaşmasının da adımlarını beraberinde getirir. Sınav Bitti Eller Havaya kitabı tüm bu yönlerden ele alındığında Bilge’nin içinde bulunduğu dönemin yakından bir aynası gibidir. Sekizinci sınıfa giden ve o yaşına kadar annesi tarafından yüksek başarı beklentisi ile yetiştirilen bir çocuk yaşama nasıl bir gözle bakar? İki, belki de birkaç seçenekle cevaplanabilecek bu sorunun bir seçeneği kitapta mercek altına alınır. Bu mercekteki çocuk ya da çocuklar, Bilge karakteri ile sembolize edilir. Bu karakter genelde başarılı, annesinin ve çevresinin başarı beklentisini büyük oranda gerçekleştirmiş; ama kendini yetersiz bulan bir karakterdir. Yaptığı ya da yapacakları ne olursa olsun beklentisi hiçbir zaman karşılanmayacak ve çoğu zaman kendini ağır şekilde eleştirecektir.
Kitabın daha ilk satırları onun şu sözleri ile başlar: “Acaba kaç soru doğru yaptım, diye aklımdan geçti. Elimde tuttuğum cevap kâğıdını gözlerimle iyice bir taradım. Çözdüğüm soruları hızlıca kontrol ettim. Her şey tamam; artık cevaplarım doğru mu, değil mi bakabilirdim. Gözlüklerimi düzelttim.
“Hadi kızım Bilge, göster kendini!” diyerek başladım. İlerledikçe kahve gözlerim fal taşı gibi açıldı. Atkuyruğu yaptığım siyah saçlarımın lastiğini stresten sıkılayıp durdum. Testin ortalarına doğru geldiğimde kulaklarımın sıcaktan kıpkırmızı olduğunu hissettim. Tüm vücudumdan ter boşaldı. Uzun saçlarım atkuyruğu da olsa dokunduğu yerlerimi yaktı. Elimle bir omzumdan öbür omzuma attım. Olmadı, üzerimdeki hırkayı çıkarttım.
Elli sorunun kontrolü bittiğinde önümdeki cevap kâğıdına öfkeyle baktım. “On yanlış ne demek? Nasıl olur Bilge? Nasıl olur?” diye kendi kendime kızdım…”
Çocukluk deneyimi ile şekillenen temel inançlarımız vardır. Bunlar aslında kişiliğimizi oluşturan şemalarımızın bir bileşenidir. Bilgenin zaman zaman kendine yönelik olarak ağır eleştirilerine tanıklık ediyoruz. Bu kendimize dönük acımasız eleştiriler neyin örüntüsü olarak devam ediyor?
Bu sözler aslında Bilge’nin kendine dönük eleştirileri olduğu kadar, daha erken dönemlerde çevresinin; ama en çok annesinin eleştirileridir. Öyle ki kitabın ilerleyen bölümlerinde Bilge karakterinin psikolojik derinliği okura bu gerçeği özetler. Eli kalem tutmaya başladığından beri önünde test yaprakları ve şıklar vardır. Yaz tatillerinde bile günün belli bir kısmını test çözüp ders çalışarak geçirmek zorunda kalan Bilge, her testin sonunda annesinin ağır eleştirilerine maruz kalır. “Bu yanlışları nasıl yaparsın? Soruyu dikkatli okumadın mı? Nasıl olur, nasıl olur?” yargıları anneye ait yargılardır. Üstelik Bilge daha birinci sınıfa başlar başlamaz komşu çocuklarla da kıyaslanmaya başlamıştır. Bir gün öğretmen sınıfa velileri davet eder. Bilge’nin annesi o gün yirmi soruluk bir testte iki yanlışı olduğunu öğrenir. Komşu çocuğu Görkem’in ise hiç yanlışı yoktur. Annesi, “… Biraz Görkem’i örnek alsana! O yapıyor da sen neden yapamıyorsun?” diye Bilge’den hesap sorar. Bilge bu duruma içten içe kızsa da yine de hırslanır. Annesi haklı değil midir, o yapıyorsa kendisi neden yapamıyordur?
Hepimiz bazen kasıtlı olarak bazen farkında olmadan bir kıyas içerisine giriyoruz. Çocuklarımız doğduğumuz andan itibaren bu kıyasa maruz kalabiliyor. Bazen bu kıyas kıskançlığa yol açabiliyor. Bu kıyas benlik algımızda nasıl bir etki yaratıyor?
Buket Çetin: Romanın daha ilk sayfalarında Bilge’nin testten yaptığı yanlışlarla kendini eleştirmesine, bulunduğu okul içindeki genel başarı eleştirileri de eklenir. Ne yapıyor, ne ediyor da okul birincisi olamıyordur? Her seferinde ya ikinci ya da üçüncülükte takılıp kalıyordur. Oysa Oktay denilen çocuk öyle midir? Her sınavda birinci olmayı nasıl başarıyordur? O başarıyorsa Bilge de başarmanın bir yolunu bulmalıdır. Çocukluğundaki Görkem’in yerini orta/geç çocukluk döneminde Oktay almıştır. Peki gelecekte, yetişkin olduğunda Görkem ve Oktay’ların yerini kimler alacaktır? Bilge tüm yaşantısı boyunca başka çocuklarla, başkalarıyla mı kendini kıyaslayacaktır? Bu soru kadar bir başka önemli soru da Bilge’nin kendine dönüktür: Bilge ne zaman kendi başarısının farkına varacak, ne zaman yaptıklarının mutluluğunu yaşayacak, kendi yaptıklarıyla kendine saygı duyacak ve bir bütün olduğunu hissedecektir? Bu sorular da aslında Bilge karakterinden yola çıkarak okurun düşünmesini sağlayan sorulardır.
Bir de Akıllı karakteri var. Bir kitap karakteri olarak betimlenmiş olsa da sadece Bilge’nin değil hepimizin ve her daim yanımızda içimizde olan… Bu karakter nasıl ortaya çıktı?
Kitabın en başından beri Bilge’ye eşlik eden Akıllı’nın seslenişleri her daim onun yanındadır. Kendi içimizden yükselen iç sesimiz gibidir. Burada küçük bir bilgiyi ekleyerek Akıllı’nın kitap içindeki yerini açıklayayım: Çocuk ve gençlik edebiyatı her ne kadar çocuk ve gençlerin yaşamını bizlere yansıtsa da öbür yandan onlar için yaşama tutunmalarını sağlayacak yönler de içermelidir. Bu yönden bakıldığında Bilge karakteri için, içinde bulunduğu zorlu duruma karşı baş etme aracı, çıkış yolu Akıllı karakteri ile verilir. Akıllı Bilge’nin küçük yaşlarda keşfettiği hayali arkadaşıdır. İsmiyle özdeş olan Bilge karakterinin en derinlerindeki cevap kâğıdıdır. Yabancılaşmasının, kendinden uzaklaşmasının ve mükemmeliyetçi eğilimlerinin önünde güçlü bir baş etme aracıdır. Çünkü Bilge’ye dışarıdan yüklenen tüm sorumluluk ve beklentilere rağmen içinden güçlü bir şekilde seslenir. Akıllı Bilge’nin iç sesidir. Kendini en kötü hissettiği bir çocukluk anında ortaya çıkmış, yaşadığı o zorlu güne ve günlere karşı Bilge’yi koruyan bir oyun arkadaşı olmuştur. Bilge onun doğumunu şu sözlerle anlatır:
“İlkokul hayatım yaz tatillerimde bile testlerle, çalışma yapraklarıyla geçti. Daha birinci sınıftayken bir sürü çalışma yaprağı ile arkadaşlık yapmaya başlamıştım. Annem ödevlerimi bitirmeden hiçbir arkadaşımla görüşmeme izin vermezdi. İlk o günlerde çalışma yapraklarına bağırdığımı hatırladım:“Hep senin yüzünden çirkin yaprak!” Zamanla arkadaşlık özleminin yerini çalışma yaprağına yükler ve öfkeyi sevgiye dönüştürür. Testlerin ve cevap kâğıtlarının içinde oyunlar oynar durur. Bir gün o kâğıtlardan koca bir gemi yapar ve şunları söyler:
“Testlerden oluşan o koca gemi beni her gün yutardı. Bitip tükenmek bilmeyen bir sınav okyanusunda karayı arardı gözlerim. Acaba bu sınavlar ne zaman bitecek ve ben karaya, özgürlüğe ne zaman kavuşacaktım?
Böyle böyle sorular sorarken, Cevap Kâğıdı diye bir arkadaşım oldu. “Söylesene Cevap Kâğıdı, ben ne zaman öbür çocuklar gibi olacağım?” soruları yaşım ilerledikçe değişti. Önce, öbür çocuklar bana rakip gibi gelmeye başladı. Onların içinde de ilk sırayı Görkem aldı. Kim, kaç puan almış; kim,hangi dersten, ne kadar soru çözmüş? Çünkü yaşım ilerledikçe başka çocuklar da testlerin dünyasındaki yarış arkadaşlarımdı. Artık her yanımda test çözen çocuklar vardı. Onların en önünde de Görkem… Nasıl çalışır, odası nasıl, teneffüste ne yapar, sırasında mı çalışır, elini nasıl kaldırır, soruları nasıl sorar… Hep onları ve özellikle Görkem’i izlerdim.
Ben başka çocukları gördükçe annemin de bana bakışı değişmeye başladı. Benim çözdüğüm soruları, başka çocukların çözdüğü soruları, aldığımız puanları konuştukça annemin uyarıları azaldı. Artık beni kendi hâlimle baş başa bırakıyordu. İşte Cevap Kâğıdı ile arkadaşlığımız en çok bu dönemde başladı.
Bir yandan arkadaşım Cevap Kâğıdı ile dertleşirken bir yandan da her şeyle dalga geçiyordum. Annemin uyarılarıyla, test çözenlerle, kafasını başarıya takmış başka şey düşünmezlerle… Annem ve başkaları yanımda olduğunda her şeye gayet ciddi yaklaşıyordum; kimsecikler yokken ve kendimle baş başa kaldığımda, vur patlasın çal oynasın, tüm dünya ile dalga geçiyordum. Gün geçtikçe Cevap Kâğıdı benim en iyi arkadaşım oldu çıktı. Beni benden daha iyi kim bilirdi? Tabii ki Cevap Kâğıdı… O zaman ona bir de yüz çizmek gerekirdi.
O da sonunda olmuştu. Bir gün testimi bitirmiş cevap kâğıdındaki cevaplarıma bakarak kendi kendime konuşuyordum. Yine bir dünya yanlışım çıkmış, yine bir dünya konuya baştan çalışmam gerekecek… O gün onunla dertleşirken bir yüz aradım kendime ve cevap kâğıdının hemen üstüne çiziverdim. Uzun, kara kirpikler ve gülümseyen bir ağız!
O çok üzgün olduğum gün bana, “Sınav bitti, eller havaya!” dedi. Ben patlayan kahkaham ile kendime gelirken o:
“Haksız mıyım? Artık bitti, teslim ol!” dedi. Haklıydı. Ben çocukluğumdan beri koca bir savaşın içindeydim ve her biten sınav ile teslim oluyordum.
“Haklısın her sınavda ruhumu teslim ediyorum.” dedim.
“Ama aynı zamanda da kurtuluyorsun, her sınav bittiğinde eller havaya diyerek oynamaya ve serbest uçuşlara başlayabilirsin.” dedi.
Birlikte, “Eller havaya.” diye şarkı söylerken ona:
“Sen ne akıllı bir yüz çıktın.” dedim. Onun da adı Akıllı oldu, çıktı…”
Akıllı aynı zamanda her şeyin çok gerçek ve ciddi olduğu bu dünyada Bilge için olanları “ti” ye alan bir karakterdir. Aslında yaşamda olup biten her şey bu kadar gerçek ve ciddi midir? Sınavlar, test kâğıtları ve onların cevapları Bilge’nin kendi gerçek varlığının yanında bu kadar önemli midir? Üstelik Bilge’nin kendi yaratıcılığı ve başarıları ne olacaktır?
Akıllı kitap sayfaları boyunca Bilge’ye böyle seslenir. Kendi başarılarını, kendi varlığını, kendi benliğini ona her fırsatta, durmadan hatırlatır. Böylece kendisinden beklentileri bitmeyen dış dünyaya karşı Bilge, kendi iç dünyasını da korumuş ve kurmuş olur.
Bilgenin sorunlar ile baş etme yöntemi Akıllı, yani hayali karakteri dediniz. Günümüzde benzer sorunları yaşayan çok fazla çocuk var. Onlar yaşadıkları sorunlar ile nasıl baş etmeliler ya da ailelere önerileriniz nedir?
Kendi yaşıtları için sembolik bir karakter olan Bilge’den yola çıkarak diğer çocukların da yaşadığı başarı ve benlik algısına eğilebiliriz. Kendi var oluşlarına doyasıya ya da olası en iyi şekilde ulaşamayan, yaşayamayan çocukların gerçekliği üzerine düşünebilir, çözüm üretmeye çalışabiliriz. Bir çocuğun özelde annesi genelde toplumla kurduğu bağların sorgusunu yapmaya gidebiliriz. Daha bilinçli bir aile ve anne/çocuk yaşantısı ile kendi varlığını gerçekleştirebilmiş mutlu bireylerin ve toplumun oluşmasına fırsat sunabiliriz.
Sınav Bitti Eller Havaya kitabı ile bir çocuğun anne ile kurduğu/kuracağı bağların önemi üzerine düşünebiliriz. Büyük oranda davranışsal ve tutumsal olarak değişiklik yapmak mümkün olmasa da kazanılabilecek farkındalıklar ile gelecekte oluşabilecek mutsuzlukların da önüne geçmiş olabiliriz.
Son sorumu da size yöneltmek istiyorum. Bilge kitap boyunca birinci olmanın sırrının peşinde. En sonunda bu sırrı öğreniyor. Size göre başarının anahtarı nedir, siz bu zamana kadar kaç yanlış yaptınız?
Yanlış yapmanın da öğrenmenin içinde önemli bir yer tuttuğunu biliyorum. Daha eski öğrenme yaşantılarımda bu bilinç düzeyinde değildim. Hatta çoğu zaman kendimi herkesten daha sert eleştirdiğim zamanlar da oldu. Şimdi fark ediyorum ki yanlış yapmak kadar, yaptığım yanlışları çevreden gelecek tüm eleştirilere rağmen ve eleştirilerin dışında kendi içimde anlamam gerekiyor. Çevreden gelen eleştirilerin farklı sebeplerle konuyla ilgili olduğu kadar daha çok kendi gerçeklikleri ile ilgili eleştiriler olduğunu düşünüyorum. Konunun benimle ilgili olan bölümü ise benim yaptığım yanlışlardan yola çıktığı için daha önemli. Benim kişisel bütünlüğüm, benlik ve başarı algım içinde o yanlışın bana ne kattığına önem veriyorum. Kısaca başarı kadar yanlışlarımın da değerli olduğunu düşünüyorum. Bana göre başarının anahtarı da burada gizli. Yanlışlar, zorluklar, engeller… Her zaman olacak. Önemli olan bunları, bizlerin nasıl yorumlayıp üstesinden geldiğimiz olduğunu düşünüyorum.