Roald Dahl’ın Charlie’nin Büyük Cam Asansörü Romanının Türkçe Çevirilerinin Yeniden Çeviri Varsayımı Çerçevesinde Karşılaştırmalı Çözümlemesi

Merve Hatipoğlu

Özet

Bu çalışma, Britanyalı yazar Roald Dahl’ın çocuk romanlarından Charlie and the Great Glass Elevator (Charlie’nin Büyük Cam Asansörü) kitabının iki Türkçe çevirisini (1991; 2005) “yeniden çeviri varsayımı” çerçevesinde karşılaştırılarak çözümlemektedir. Çözümleme ile ilgili örnekler sunulmadan önce çalışma kapsamında ele alınan bazı alt başlıklarla ilgili bilgi verilecektir. Öncelikle “yeniden çeviri varsayımı” ve yeniden çeviri ediminin bağlı olduğu değişkenler ele alınır. Daha sonra çocuk edebiyatı çevirisinde dikkat edilmesi gereken hususlarla ilgili bilgiler sunulur. Kitabın yazarı Roald Dahl, çocuklar için kaleme aldığı romanlar ve incelemeye konu olan romanıyla ilgili bilgilendirme yapıldıktan sonra bu çalışmada karşılaştırmalı çözümlemeye ışık tutan Gideon Toury’nin “Norm” kavramı ile çözümlemede kullanılan örnekler sunulur. Çalışmanın sonucunda, Yeniden Çeviri Varsayımı ve çeviri romanların hitap ettiği kitle göz önünde bulundurularak saptanan sorunsallara yönelik bulgular sunulur.

Anahtar Kelimeler: Yeniden çeviri varsayımı, Erek Odaklı Yaklaşım, çeviri normları, çocuk edebiyatı çevirisi.

Giriş

Dilin Gücü kitabında kaleme aldığı “Dil ve Çeviri” başlıklı yazısında Nermi Uygur “Her dil, dile getirdiği şeylerin çevirisidir: Dile getirenler, dile çevirenlerdir” (2008: 39) diyerek çevirinin aslında hayatın her aşamasında var olan doğal bir eylem olduğunu ifade eder. Bu bakış açısıyla çeviri edimine bir yorum getirmeye kalktığımızda görürüz ki bireyin herhangi bir durum ya da konuyla ilgili aklından geçenleri çeşitli sözcükleri bir araya getirerek ifade etmesi dahi bir çeviri eylemidir. Belli bir konuda aynı fikre sahip bireylerin hepsinin, bu ortak fikri aynı sözcüklerle ya da aynı üslupla ifade etmeleri mümkün değildir. Her bireyin ifadesi, kendisinin bilişsel gelişimi, dünya bilgisi, edindiği tecrübeler, içinde şekillendiği kültürel ortam ve kullandığı dilin el verdiği ölçüde ve/veya söz konusu dilin bu ölçülerini ne derece kullanabildiğine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Sadece kendimizi ifade ederken bile çok değişkenli olduğu görülen bu süreci diller arası boyuta taşıdığımızda, dilden dile bilgi aktarımı olarak tanımlamak oldukça yetersizdir. Akşit Göktürk’ün de söylediği gibi çeviri sanıldığından çok daha karmaşık bir olgudur. Aktarılmak istenen bilginin türü, aktarılma amacı, erek metnin yerleşeceği erek dizge, erek okuyucu, çevirinin yönü gibi pek çok unsur bu edimin birer parçasıdır (Göktürk 1994:2).

Sürecin ve çeviri metnin şekillenmesinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlar bunlarla da sınırlandırılamaz. Kaynağın ortamının değişmesinde kilit rol oynayan bir diğer faktör ise çevirmendir. Çevirmenin kaynak ve erek dillere ne kadar hâkim olduğu, metinleri yorumlama ve çözümleme gücü, çeviriye duyduğu sorumluluk duygusu ve konuyla ilgili şahsi fikirleri, dünya bilgisi ve okuma birikimi yaptığı işe yansır. Bu nitelikler her çevirmende aynı düzeyde olamayacağına göre her çeviri belli miktarda çevirmenin izlerini taşır. Bu izler bilhassa yazınsal metinlerde daha belirgindir. Şehnaz Tahir Gürçağlar’ın da belirttiği gibi yazınsal metinlerin estetik ve duygusal bir yapısı vardır ve bu metinler her daim gerçeklikle ilişki kurmak zorunda değildir. Bu tür metinlerde dilin farklı kullanımları öne çıkarılır ve metinlerin biçemi de edebi olmayan metin türlerinden farklıdır (Gürçağlar 2016: 34-44). Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere, çeviri sürecinde estetik, duygu ve farklı biçemlerle ilgili çevirmenin alacağı kararlar göreceli olabilir. Çevirinin anlatısı, içeriği ya da bağlamı kaynaktan sapmayacak şekilde, bir metnin birden fazla çevirmen tarafından yapılan her çevirisi bir diğerinden farklıdır. Bu noktada bir kaynak metnin erek dizgede birden fazla çevirisinin mevcudiyetinin nedenleri sorgulanabilir. Bu sorgulamalar yeniden çeviri varsayımının doğmasına neden olur. Yeniden çeviri, bir varsayım olarak Fransız çeviribilim kuramcısı Antoine Berman’ın 1990 yılında Palimpsestes dergisinde yayınladığı ‘La Retraduction Comme Espace de la Traduction’ makalesinden yola çıkılarak edebiyat dünyasında yerini almıştır. Paul Bensimon da aynı dönem bu konuyu odağına alır. İlerleyen dönemlerde ise konuyla ilgili karşılaştırmalı çözümlemelerin artmasıyla varsayımın kapsamı genişler.

Hali hazırda çok yönlü bir sürece tabi olan ve çevirmeninin izini taşıyan, hatta birden fazla versiyonu olan bu erek metinlerin hitap ettiği kitle, bu çalışmanın kapsamında incelenen kitaplarda olduğu gibi, çocuk okuyucu ise yukarıda sayılan değişkenlere yenilerini eklemek gerekir. Çünkü hedef kitle çocuk olduğunda, aktarılmak istenen metnin türü, çevirinin amacı ve çeviri metne çevirmenin bıraktığı izler daha hassas bir konuma yerleşir. Çevrilen içerik bu kitlenin dünyasına, davranışsal, bilişsel ve düşünsel gelişimine uygun; metnin dili ve biçemi ise anlayabilecekleri düzeyde olmalıdır. Necdet Neydim bu hedef kitle için “Çocuklar, bizim belki de artık yer alamayacağımız bir zamana gönderdiğimiz canlı elçilerdir” der (2003:21). Bu elçileri, onlar için hayal ettiğimiz daha iyi geleceği inşa etmeye uygun bireyler olarak hazırlamak istiyorsak, onlara göre ve onların gerçekliğiyle örtüşen ve de kendileriyle özdeşleştirmelerinde sakınca olmayan karakterlerin yer aldığı içeriklerle beslemek gerekir.

Çalışma kapsamında çevirileri incelenen kaynağımız ise Charlie’nin Büyük Cam Asansörü romanıdır. Bu kitap, yazar Roald Dahl’ın erek kültürde ve dünya genelinde çok sevilen; hatta beyaz perdeye uyarlanan Charlie and the Chocolate Factory (Charlie’nin Çikolata Fabrikası) adlı romanının devamıdır. Yazar, serinin üçüncü kitabının yazımına başlamış, ancak ilk bölümü yazdıktan sonra tamamlayamadan vefat etmiştir. Yazarın çocuk okuyucuyu peşinden sürükleyen ve birçok farklı dile çevrilmiş pek çok romanı vardır. Dahl, İkinci Dünya Savaşı sonrası didaktik ve buyurgan çocuk romanları üretmeyi bırakarak paradigmal değişim başlatan yazarlardandır. Dahl’ın eserleri toplumsal eleştiriler içerir ve yazar ortaya koyduğu mizahta olayları ve kahramanları karikatürize eder (Neydim 2003: 142). Bahsi geçen kitap serisinde ise kurguladığı birbirinden orijinal karakterlerin ağzından aktardığı hikâyede dörtlükler, benzetmeler, mecâzi ifadeler, uydurma kelimeler bolca yer almaktadır. Ayrıca hikâyenin genelinde yer alan gündelik dil ve yer yer görülen aşağılayıcı dil kullanımı, deyimler, ünlemler, özel isimlerin çevirileri ve benzeri kullanımlar incelemeye değerdir. Hikâye uzayda geçtiğinden, uzaylı canlılara atfedilmiş orijinal isimler ile uzay teması üzerinden kurgulanmış dil oyunları mevcuttur. Sayılan tüm bu özellikler, çocukların ilgisini çeken ve zekice kurgulanan bir temada birleşince çocukların bu kitapları neden severek okuduğunu anlamak güç değildir.

Dünyanın her yanında, çocuk okuyucunun bu seriye rağbet göstermesinden yola çıkarak kitapların çevirilerinin, erek kültürün okuyucusunda kaynak kitlede görülen etkiyi yarattığı söylenebilir. Bu etkinin ortaya çıkmasına katkı sağlayan kişi ise hayatlarına yepyeni maceralar, tecrübeler ve kimlikler katacak romanla erek kültürün çocuklarından önce tanışan ve bu romanı onlar için keyifli bir okuma safhasına hazır hale getiren kişi çevirmendir. Bu hazırlık esnasında – yani çeviri sürecinde – çevirmeni farklı boyutlarda düşünmeye ve çeşitli kararlar almaya iten metinsel ve dilsel faktörler vardır. Çevirmenin aldığı her karar aslında karşılaştığı bir çeviri sorununu çözmek üzere geliştirdiği bir stratejidir. Gürçağlar yazınsal metinlerin çevirisinde sıklıkla karşılaşılan stratejileri şu şekilde sıralar: Ödünç alma, Çıkarma, Ekleme/Açıklama, İkame, Tarihselleştirme, Standartlaştırma, Güncelleştirme ve Yerlileştirme/Uyarlama. Kullanılacak stratejilerin erek kültürün beklentisine ve hâkim normlarına uygun olarak belirlendiğini belirten Gürçağlar, bazen de bu tercihlerin çeşitli dış koşullar nedeniyle (çeviri için verilen süre ve yayınevinin ortaya çıkacak çeviri metne ilişkin getirdiği öneriler ve uyarılar vb.) bilinçsizce ortaya çıktığını ekler (Gürçağlar 2016: 42-44).

Çeviri metnin erek kültürün beklentisine ve hâkim normlarına uygun olarak şekillendiği ve her çevirmenin, bilhassa yazınsal metinlerin çevirilerinde, ürettiği çeviri metne izlerini bıraktığı bir arada ele alındığında, aynı kaynağın aynı ya da farklı dönemlerde ortaya çıkan çevirilerinin, çevirmene ve/veya eylemin gerçekleştiği dönemin normlarına göre farklılık gösterebileceği akla gelir. Erek Odaklı Yaklaşımı geliştiren Gideon Toury de çevirilerin erek kültürün ürünü olduğu varsayımından yola çıkar. Kaynak metin nasıl üretildiği kültürün dizgesinde bir yere ve işleve sahipse, çeviri metinde aynı şekilde erek kültürün dizgesinde bir konuma ve işleve sahiptir. Toury’ye göre çeviri yoluyla erek kültür kendi dizgesindeki bir eksikliği kapatır ya da dizgesine bir yenilik getirir; bu açıdan bakıldığında da çeviriyi başlatan aslında erek kültürdür. Betimleyici çalışmalarla, erek kültürdeki çeviri anlayışı saptanabilir. Toury, yaptığı betimleyici çalışmalarla çevirmen eğilimlerini inceler; çeviri sürecinde aldıkları kararlar doğrultusunda genellemeler yapar ve uygulanmakta olan normları yeniden düzenler. Böylece ileriki dönemde gerçekleştirilecek diğer betimleyici çalışmalar tarafından tahlil edilecek varsayımlar ortaya koyar (Munday 2008: 110). Norm kavramı ise çeviri eylemi kapsamında değerlendirildiğinde, çevirmenin belli durumlarda sergilediği davranış biçimlerini işaret eder.

Toury’e göre bu normlar, belli bir kültüre, topluma ve zamana bağlı sosyokültürel kısıtlamalardır. Çevirmen, her çeviride farklı koşullar altında çalışır ve doğal olarak her çalışmada farklı stratejiler benimser. Bu farklılıklar belli ölçeklere göre değişkenlik gösterir. Bu ölçeklerden biri genel kuralları, diğeri kişiye özgü davranışları içerir. Yani döneme ve koşullara göre yerleşmiş bir grup düzenli davranış kalıbı vardır ki bunlara genel ya da mutlak kurallar denir; bir de daha az etkili ve henüz genel olarak rağbet görmeyen kişiye özgü davranışlar mevcuttur. Toury’nin betimleyici incelemesi kısmidir ve karşılaştırmalı çözümleme ile gerçekleştirilir (Yazıcı 2005: 132). Bu çalışmalarla çevirilerin benzerlik ve karşıtlarının arasındaki ilişkiler incelenir. Normlar yalnızca çevirinin türleri için değil, her türlü çevirinin her aşaması için geçerlidir ve ortaya çıkan ürünün oluşum aşamalarının tümüne etki eder. Bu nedenle bu aşamalar belli basamaklara ayrılırlar: Öncül Normlar, Süreç Öncesi Normlar ve Çeviri Süreci Normları.

Tüm bu bilgilerin ışığında, çalışmanın odağı olan Charlie’nin Büyük Cam Asansörü romanının Türkçe çevirilerinin karşılaştırmalı çözümlemesinde ele alınan örnekler, yeniden çeviri varsayımı, çocuk edebiyatı çevirisinde dikkat edilmesi gereken hususlar ve Toury’nin norm kavramı kapsamında ortaya koyduğu çeviri süreci normları üçgeninde incelenir ve değerlendirilir.

  1. Yeniden Çeviri Varsayımı

Şehnaz Tahir Gürçağlar’a göre yeniden çeviri, en genel tanımıyla daha önceden çevirisi yapılmış bir eserin tekrar aynı dile çevrilmesidir. Yeniden çeviri ile ilgili yapılan pek çok inceleme, bu çeviri türünün edebi metinlere odaklandığını ortaya koymuştur (Gürçağlar 2009: 233). Bensimon, bir metnin ilk çevirisini, erek ve kaynak kültürleri birbirine yaklaştırmak için yerelleştirilen ürün olarak tanımlar (1990: ix). Berman da bu ifadelere ek olarak ilk çevirinin erek kültürde kabul görmesinden sonra, iki kültür arasındaki mesafeyi göstermek adına aynı metnin yabancılaştırma stratejisiyle yeniden çevrilmeye ihtiyaç duyduğunu; kaynak metnin çevirisinin ancak yeniden çeviri sonrasında tamamlanmış olacağını ileri sürer. Yeniden çevirinin, yabancı bir kültürden ve dilden yapıldığı bariz bir aktarımla erek kültür dizgesine bu dünyayı tanıtması beklenir ve bu da aynı eserin yeniden çevrilmesiyle mümkündür. Berman bu ihtiyacın, ilk çevirinin zamanla yaşlanmasından kaynaklandığını da belirtir (1990: 1-7). Berman tamamlanma konusunu aynı zamanda ilk çevirilerde yapılan çeviri hatalarının giderilmek istenmesine bağlar (1990: 5). Yeniden çevirinin ortaya çıkmasındaki en önemli nedenlerden biri de ilk çevirinin eksiklerini kapatarak onu tamamlamasıdır.

21. yüzyılın ilk yarısında bu varsayımın kapsamını genişleten çalışmalar çoğalır (Oittinen 2000, Koskinen and Paloposki 2003, 2004; Susam-Sarajeva 2003; Hanna 2006). Bu çalışmalar sayesinde yeniden çevirinin daha karmaşık yapıda ve detaylı bir şekilde incelenmesi gereken bir konu olduğu ortaya çıkar (akt. Gürçağlar 2009: 233). Varsayımın çıkış noktaları ve söz konusu çalışmaların odak noktalarıyla paralel olarak yeniden çeviri ihtiyacının ortaya çıkmasını genellemek gerekirse erek kültüre, çevirmene, ilk çeviriye ve yayınevine bağlı olduğu söylenebilir. Erek kültürle ilgili olarak, yaşanan tarihsel, toplumsal, ideolojik değişiklikler, dilin devingen yapısından dolayı zaman içinde evrim geçirmesi ve zenginleşmesi, tüm bu gelişmelere bağlı çeviri ediminde hâkim normların değişmesi ya da bir metnin erek kültürde konumunun değiştirilmesi örnekleri verilebilir.

Çevirmene bağlı faktörler düşünüldüğünde ilk akla gelen Gürçağlar’ın, çevirinin çevirmenin okumasıyla şekillenmesinin kaçınılmaz olduğu ifadesidir (2016: 36). Kaynak dilin okuyucuları dahi aynı kitapla ilgili farklı duygu ve düşüncelere kapılabilir, ancak hepsinin benimsediği ortak noktalar da vardır. İşte bu noktaların erek kültürde de aynı şekilde algılanmasını sağlamak çevirmene düşer. Bu aşamada çeviri ediminin gerçekleşmesine yön veren, çevirmenin yaptığı okuma, okuduğundan anladığı, konuyla ilgili araştırmaları, metni çeviri amaçlı çözümlemesi ve ortaya koyduğu yaratıcılıktır. Kaynak ve erek kültürün dil araçlarına ne kadar hâkim olduğu da ayrı bir etkendir. Bunlarla ilgili bir yetersizliğin ya da eksikliğin olduğu düşünülen çeviriler de yeniden çevrilmeye ihtiyaç duyabilir. Dolayısıyla çevirmene bağlı bu faktörlerin aslında ilk çeviriye bağlı faktörlerle yakın bir ilişkisi vardır. Nitekim ilk çeviride yanlış yorumlanan noktalar, eksikler, aşırı örtük anlatımlar ya da yerelleştirmeler çevirmenle ilişkilendirilen durumlardan kaynaklı olabilmektedir.

Çeviri metnin ilk halini piyasaya süren yayınevi bir süre sonra, sayfa sayısı kısaltmasına ya da dil kullanımı ve sözcük seçiminde değişikliğe gitme, var olan bir bölümü sansürlemeye yönelme gibi dış koşulların yansıması diyebileceğimiz durumlardan dolayı yeniden çeviriye ihtiyaç duyabilir. Hatta yeniden çeviri bir başka yayınevinden, aynı sebeplere ya da farklı ideolojik etkenlere bağlı olarak da ortaya çıkabilir veya bu yayınevi rekabet içinde olduğu diğer yayınevinden daha iyi bir çeviri ortaya koymak adına da bu yolu seçebilir. Bu durumda pazarlama kaygısı ve ekonomik faktörlerin etkisi de mevcuttur. Bazen de yayınevlerindeki koordinasyon eksikliğinden dolayı ilk çeviriden haberdar olmama durumu da söz konusu olabilmektedir.

  1. Çocuk Edebiyatı Çevirisinde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Edebiyat denildiğinde akla düşünce, duygu ve hayallerin sözlü ya da yazılı olarak etkili ve güzel bir şekilde anlatıldığı bir sanat türü gelir. Bu sanat türünün çocuklara yöneltilmesi durumunda ise tüm bu güzel ve etkili ifadelerle aktarılan düşünce, duygu ve hayallerin söz konusu okuyucu kitlesine hitap edecek şekilde oluşturulması gerekir. Bu durumda da bu okuyucu kitlesiyle ilgili yeterli bilgiye sahip olmak gereklidir. Çocukların, özen gösterilmesi ve desteklenmesi gereken zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişim dönemleri vardır ve yetişkin sayılmadan önce bu dönemleri sağlıklı bir şekilde yetişkinlerin desteği ile atlatması gerekir. Bu gerçeği göz önünde bulundurursak, çevirmenin kaynağı aktarırken öncül, süreç öncesi ve çeviri süreci normları aşamalarında alacağı kararların hepsinde çocuk edebiyatıyla ilgili bu hususlarda en az yazar kadar dikkatli olması gerekir.

Bu hususlardan biri çocuğa görelik ve çocuk gerçekliğiyle ilgilidir. Bu nokta, çocuğun dünyaya bakış açısıyla ve onu kendine özgü algılama biçimiyle ilgilidir. Bu bakış açısının genişliği, çocuğun yaşı, içinde bulunduğu gelişim dönemi ve dil gelişimine göre farklılık gösterir; ancak bu kitlenin genel ortak noktası her şeyi gerçekmiş gibi algılamalarıdır (Dilidüzgün 2004: 41). Çocuk yazını, anlatılarıyla hedef kitlesinin ufkunu genişletebilir, çeşitli dil oyunları ve esprileriyle onları eğlendirebilir, farklı yaşantılara tanık olmasını sağlayabilir, bambaşka kültürlerle tanıştırabilir; ne var ki bunların hepsi onun gerçekliğinin düzeyinde bir aktarım sayesinde gerçekleşebilir.

Bir diğer önemli nokta ise özdeşim kurma hususuyla ilgilidir. Özdeşim kurmaktan kasıt, çocuğun okuduğu eserde tanıdığı bir karakteri kendine rol model olarak alması ve karakteristik özelliklerini benimsemeye çalışmasıdır. Gülten Dayıoğlu da yazarın yarattığı karakterlerle çocuğu hemen o an olmasa da ileride bir gün etkileyebileceğini belirtir (Oğuzkan, 1987: 329). Kendi gelişim dönemlerine ve yaşam koşullarına bağlı olarak hayatta çeşitli çelişkiler yaşayan, bazen hatalar yapan, bunun doğrusu ne olurdu diye düşünen ve bu esnada kişiliğine yön veren çocuğun aynı ikilemleri yaşayan karakterlerle tanışması, onların bu ikilemlerle en doğru şekilde nasıl başa çıktığını öğrenmesi onun daha pozitif ve gerçekçi bir özdeşim kurmasına yol açar. Bu durumda fantastik eserlerde, öğelerin ve karakterlerin sınırlarının olduğunun altı çizilmelidir. Çevirmen de erek kültürün çocuk okuyucu kitlesinin dinamiklerine, değerlerine, içinde doğdukları kültürel yapıya uygun olarak çeşitli çeviri stratejileri belirleyebilir; yeniden çevirilerde bu stratejilerin yönü çeşitli sebeplere bağlı olarak değişebilir.

Son olarak çocuk edebiyatında dil ve anlatım çok önemlidir. Kaynak metnin yazarı çocuk yazınına uygun nitelikleri taşıyan içeriği, kendi anadilinin araçları ve zenginlikleriyle rahatlıkla kaleme alırken, çevirmen bu içeriği tüm hassasiyetiyle ve iletileriyle erek dile aktarmaya çalışır. Kaynak kültürün çocuklarının güldüğü, üzüldüğü, ilham aldığı, etkilendiği noktalarda erek kültürün çocukları da aynı tepkiyi verebilmeli; kaynak kitlenin aldığı iletiyi erek kitle de alabilmelidir. Bunu yaparken erek dilin araçlarını ve zenginliklerini kullanan çevirmen, hitap ettiği kitlenin özellikleri nedeniyle dil ve anlatımla ilgili bazı konularda dikkatli olmalıdır. Örneğin, çocuk edebiyatı ve yetişkin edebiyatının ayrımıyla ilgili bir soruyu masal yazarı ve çevirmen Tarık Dursun, az kelimeyle çok şey anlatmak olarak yanıtlar (Kurultay ve Gürsoy 1991: 14). Yazınsal eserler üreten yazarlar bir yana, yetişkinlerin dahi günlük hayatta kullandıkları kelime sayısı ve dolayısıyla dağarcıkları sınırlıyken çocuklarınki daha da sınırlıdır. Doğal olarak kelime yoğunluğunun fazla olduğu uzun cümleler çocuk için metnin takibini zorlaştırır. Gülten Dayıoğlu da uzun anlatımların, paragrafların ve tasvirlerin çocuğu sıktığı ve kitaba olan ilgisini azalttığı konusunda hem fikirdir. Çocuğun kitapta birbiri ardında hareket istediğini, canlı ve renkli anlatımlara yöneldiğini ekler (Oğuzkan, 1987: 326). Anlaşılmayan ya da karmaşık görülen sözcükler ya da yapılar çocuğun yaş aralığına ve dil gelişimine bağlı olarak farklılık gösterse de sözcük ve söylem önemli bir noktadır.

  1. Gideon Toury ve Norm Kavramı

Giriş kısmında bahsi geçen normları kısaca açıklamak gerekirse, çevirmenin çeviriye başlamadan önce, çeviri metni erek odaklı ya da kaynak odaklı yapmasıyla ilgili karar aldığı kararlara öncül normlar denir. Kaynak kutbun normları etkili olduğu takdirde çeviri yeterli, erek kutbun normları etkili olduğu takdirde ise kabul edilebilir olur. Öncül normlar ile makro düzeyde bir eğilimin belirlenmesi söz konusudur.

Süreç öncesi normlar, çeviriye başlamadan önce çevirmen tarafından alınan kararları içerir. Bu kapsamda çeviri politikası belirlenir ve çevirinin doğrudanlığı incelenir.

Çeviri süreci normları, çeviri edimi süresince çevirmenin aldığı kararları şekillendiren normları kapsar. Bu aşama da kendi içinde ikiye ayrılır: Matriks normlar ve metinsel-dilsel normlar. Bu çalışmanın karşılaştırmalı çözümlemesinde temel alınan bu normlardan matriks normlar, kaynak dil malzemesinin yerine geçecek erek dil malzemesinin varlığını, metnin içindeki yerini ve metnin bölümlendirilmesini sağlar. Özgün metnin aktarımını şekillendirilirken yapılan atlamalar, eklemeler ya da yer değiştirmeler ve bölümlemelerde gerçekleştirilen değişiklikler bu normların çerçevesinde yapılır. Bu safhada yapılan büyük değişiklikler metinsel-dilsel düzeyde yapılan değişikliklerin de göstergesidir. Metinsel-dilsel normlar ise erek metni oluşturacak malzemenin seçimine yön veren sözcüksel, deyişsel ve dilbilgisel kararlardır. Bu kararlar çevirmenin mikro düzeyde aldığı kararları temsil eder (Rıfat, 2012: 153-155).

Toury’e (1995) göre normların sosyokültürel doğası onları istikrarsız ve değişken kılar ve normlar doğrudan gözlemlenemezler. Bu yüzden yönlendirdikleri davranış örnekleri takip edilmelidir.

  1. Charlie and the Great Glass Elevator Çevirilerinin Çözümlemesi

Pek çok çocuğun severek okuduğu ve hatta beyaz perdede izlediği serinin ilk kitabı olan Charlie and the Chocolate Factory, yani Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nda Charlie, çılgın mucit ve çikolatacı Bay Wonka’nın fabrikasının ortağı ve gelecekteki sahibi olmaya hak kazandıktan sonra macera bitmez. Serinin ikinci kitabı Charlie and the Great Glass Elevator, yani Charlie’nin Büyük Cam Asansörü kitabında macera kaldığı yerden devam eder. Charlie ve ailesini fabrikaya götürmek üzere evinden almaya üstün teknolojiyle donattığı cam asansörü ile giden Bay Wonka, herkes asansöre binip asansör havalandıktan sonra bir tuşa zamanında basamaz ve aşırı ivme kazanan asansör ve içindekiler kendini apansız bir uzay macerası içinde bulurlar. Bu macerada göz önünde artık sadece Bay Wonka, Charlie ve ilk kitapta Charlie’ye fabrika gezisinde eşlik eden aile büyüğü Joe Dede yoktur; Charlie’nin diğer dedesi ve iki büyükannesi, anne ve babasının yanı sıra, uzayda kurduğu oteli istilaya uğrayan ABD Başkanı ve ekibi, oteli istila eden kurnaz ve tehlikeli bir uzaylı türü ve istiladan kaçmaya çalışan bir grup astronot ve otel personeli vardır. Bu macerada astronotlara ve otel personeline yardım etmeye çalışan Charlie ve Bay Wonka bir yandan kendilerini de bu uzaylı türünden korumaya çalışmakta, öte yandan Bay Wonka asansörde dırdırı bitmeyen iki çılgın büyükanne ile başa çıkmaktadır.

Okurun çoğuna ilk kitaptan aşina olduğu bu karakterleri, Roald Dahl’ın zekâ dolu uzay kurgusu ve ustalıkla kullandığı dil ile harmanladığı düşünülürse, erek dile yapılan iki çeviride çevirmenlerin hangi stratejileri izlediği merak konusu olur. Roman Amerika’da 1972, İngiltere’de ise 1973 yılında yayınlanarak kaynak kültürün çocuklarıyla tanışmıştır. Türk çocuk okuruna ise ilk olarak 1991 yılında, Can Yayınları tarafından, öykü ve roman yazarı Selçuk Baran’ın çevirisiyle sunulur. Aynı yayınevi 2006 yılında, yazar, çevirmen ve editör olan Celal Üster’in yeniden çevirisiyle kitabı tekrar piyasaya sürer. Yazarın ve romanlarının renkli özelliklerinden dolayı incelemeye değer çeviri roman, on beş yıl arayla yeniden çevrilerek daha dikkat çekici hale gelir. İki aktif çevirinin, iki farklı çevirmen tarafından nasıl var edildiği ve yeniden çevirinin hangi ihtiyaçtan doğduğu ayrıca bir soru işaretidir (Pym 1998: 82).

  1. Çeviri Süreci Normları
    1. Matriks Normlar

Matriks normlar çerçevesinde ilk göze çarpan unsur kaynak ve erek metinlerin kapaklarındaki görsellerdir. Yazarın pek çok kitabının görselini Quentin Blake resmetmiştir. Nitekim yazarın resmi web sitesinde de Dahl ve Blake arasındaki iş ilişkisinin güzel bir dayanışma içinde gerçekleştiğinden bahsedilir; bu nedenle yazarın yarattığı pek çok karakterin görseli zihinlerde Blake’in çizimleriyle özdeşleşmiştir. Yeniden çeviride Blake’in görselleri yer alırken, çevrilen ilk kitabın bazı basımlarında Michael Foreman’ın görselleri kullanılır. Michael Foreman, kaynak kitabın ilk yayınlarında görselleri çizen kişidir. Burada yayınevinin kaynakla paralel bir güncellemeye ayak uydurduğu gözlemlenir. Romanın içindeki görseller için de aynı durum geçerlidir.

Bir diğer önemli fark okuyucunun yaş aralığına yapılan güncellemedir. İlk kitapta ön kapakta 7-9 aralığı verilirken, ikinci kitapta ise arka kapakta 8-12 yaş aralığına uygun olduğu belirtilir. Buradan erek kültürde gelişmeye devam eden çocuk edebiyatında, söz konusu kitlenin okuyabileceği materyallere uygun yaş aralığının güncellendiği anlaşılabilir.

İç kapakları karşılaştırdığımızda, yeniden çevirinin iç kapağıyla kaynağın iç kapağının benzer özellikler taşıdığı görülür. Her ikisi de yayınevleri, baskı sayısı ve telifle ilgili detaylı bilgi verir. Yalnızca kaynak, yazarın resmini ve hayatıyla ilgili bilgileri içeren sayfayı hikâyenin bitiminde değil öncesinde sunar. İlk çeviride iç kapak yazarla ilgili bilgi verir, ancak yazarın resmine yer vermez. Karakterlerin tanıtımı ve içindekiler kısmı da yoktur. Her iki çeviri kitap da yazarın ithaf yazısını içerir.

Sayfa sayısına bakarsak yeniden çevirinin kaynakla hemen hemen aynı sayfa sayısına sahip olduğu, ilk çevirinin ise daha kısa olduğu görülür. Ancak bu kısalık, ilk çevirinin daha küçük puntolarla yazılmasından kaynaklıdır. Çocuk edebiyatı eserlerinde, yaş grubuna bağlı olarak, gelişmekte olan bilişsel düzeylerinden ötürü, daha rahat görüp anlamaları açısından çocuk okuyucuya hitap eden kitapların, yetişkinlere hitap edenlere kıyasla daha büyük puntolarla yazılması normal bir durumdur.

Yeniden çeviride, kitabın bitiminde yayınevinin yaptığı bir başka güncellemeye rastlanır. Çocuğun kitap ile ilgili düşüncelerini yazması için ayrılan kısım onu, okuduğundan ne anladığını düşünerek bir yorum geliştirmeye teşvik edeceğinden bu kitle için oldukça faydalıdır. Bunun ardından yine aynı kitapta farklı olarak yayınevi, çocuklara okumaktan hiç vazgeçmemelerini tavsiye ettiği bir kısım ayırır ve onları bu güzel alışkanlığı sürdürmesi için motive eder. Kitap aracılığıyla onlarla konuşurcasına etkileşim yaratmaya çalışır.

Arka kapak konusunda her iki kitap da kaynaktan ayrılır. İlk çeviri orijinalinde olandan daha uzun bir tanıtım yazısı verirken, yeniden çeviri orijinale kıyasla nispeten daha kısa bir yazıya yer verir. Yine her iki kitapta da hem ön hem iç kapakta yazarın ve romanın adının yanı sıra resimleyenlerin ve çevirmenlerin adları da geçer.

    1. Metinsel-Dilsel Normlar

Bu başlıkta ele alınan örneklerde ilk çeviriden alınan cümleler erek metin bir “EM1”, yeniden çeviriden alınan cümleler erek metin iki “EM2”, kaynak metinde baz alınan cümleler de kaynak metni temsilen “KM” olarak anılır. Ayrıca ilk çevirinin çevirmenini “Ç1”, yeniden çevirinin çevirmeni ise “Ç2” kısaltmaları temsil eder.

Örnek 1:

EM1:Boka battık!” diye bağırdı Başkan, kırmızı telefon almacını yerine koyarken. Aynı anda da porselen almacı kaldırıyordu. (s.40)

EM2: Başkan “Şimdi yandık işte!” diye bağırdı, kızıl telefonu küt diye kapattığı gibi porselen telefona sarıldı. (s.46)

KM:Great garbage!” cried the President, slamming down the red phone and picking up a porcelain one. (s.41)

Bu konuşmada, Amerika’ya ait uzay oteline izinsiz kenetlenen Cam Asansör’ün içindeki insanların nereden geldiklerini öğrenmek için aramalar yapan başkanın, durumun karmaşıklığını belirtmek için sarf ettiği “great garbage” sözleri Ç1 tarafından argo bir kullanımla aktarılırken Ç2 biraz daha yumuşak bir gündelik kullanıma yönelir. Argo kullanımlar ve bazı aşağılayıcı ifadeler anlamı çok ağır olmadıkça ve kullanıldıkları bağlama göre çocuğu güldüren unsurlardır, ancak bilhassa küçük yaş grupları için, çocuğun ağzına pelesenk olma ihtimali nedeniyle yine günlük hayatın içinden ama kullanımı ebeveynleri rahatsız etmeyecek ifadeler seçilebilir. Ç1’in KM’de geçen telefon ibaresine, erek kültürün çocuklarının pek de aşina olmayacağı almaç kelimesini eklemesi okumanın akışına ket vurabilir.

Örnek 2:

EM1: “Bu halat çelikten yapılmıştır, çifte su verilmiş çelikten. …” (s.83)

EM2: “Efendim, o çelik bir halat,” dedi Bay Wonka. “Hem de çeliklerin en sağlamından. …” (s.100)

KM: “It’s a steel rope,” said Mr Wonka. “It’s made of re-inscorched steel. …” (s.95)

Otel personeli ve astronotların oteldeki zalim uzaylı türünün saldırısına uğramasıyla onları oradan kurtarmak için asansörünün kancalı halatlarını, bu insanların içinde mahsur kaldığı uzay kapsülüne geçirerek onların hayatını kurtaran Bay Wonka, yukarıdaki örnek cümlede asansördekilere, halatların ne kadar sağlam olduğunu açıklar. Yazar, halatların üretildiği çeliğin türünü kendi uydurduğu bir sıfatla niteler: re-inscorched. Kelimenin başındaki re- ön eki eklendiği kelimeye tekrar ya da geri(ye) anlamı katar; scorch ise kavurmak, ateşe tutmak anlamına gelen bir fiildir. Halatın sağlamlığının, yapısındaki çeliğin defalarca ateşte dövülmesinden kaynaklandığını anlatmak isteyen yazar, kaynak dilde mevcut, anlamlı bazı ek ve kelimelerden faydalanır ve sondaki -ed ekiyle de bu karışımını sıfata dönüştürür. Ç1 halatın çifte su verilmiş çelikten olduğunu söyleyerek aslında sağlamlığına vurgu yapar. Çifte diyerek “re-” ön ekine atıfta bulunur, su verme işlemi ise çelik elde edilirken onu hızla soğutacak şekilde yapılırsa, maddeyi güçlendirir. Ç1, ne kadar hızlı soğursa o kadar güçlü olan çeliğin iki tur sulanarak aşırı güçlendirildiğini ifade eder. Ancak henüz dünyayla ilgili bilgi ve tecrübe edinme aşamasındaki okur bu teknik bilgiye sahip olmayabilir. Bilime meraklı bazı çocuklar bilgi sahibi olsa da genel olarak hepsinin bilmesi beklenemez. Doğal olarak düz bir bakış açısıyla çeliğe neden su verildiğini düşünecek okuyucular da olacaktır. Ç2 yalnızca çeliğin çok sağlam olduğunu belirtir; daha fazla ayrıntıya yer vermez.

Örnek 3:

EM1:Ey kutsal fareler!” diye haykırdı Şenks. “Nabukadnezar aşkına, bu da ne böyle?” (s.22)

EM2:Hay Allah!” diye haykırdı Shanks. “Bu acayip şey de ne böyle?” (s.25)

KM:Holy rats!” cried Shanks. “What in the name of Nebuchadnezzar is it!” (s.22)

Bu örnekte uzayda, cam bir asansörün içinde gecelikler içinde oldukça yaşlı insanlar (Charlie’nin büyük anneleri ve babaları) gördüğü için şok olan bir astronot, bu duygularını alışılagelmedik bir ünlemle dile getirir. Ç1 bu ünlemi Nabukadnezar aşkına şeklinde olduğu gibi aktarır. Ç2 ise erek kitleye oldukça yabancı gelecek bu ünlemi standartlaştırır ve soruda acayip kelimesine yer vererek durumun tuhaflığına atıfta bulunur. Milattan önce mevcudiyetini sürdüren Babil İmparatorluğu’nun ikinci kralı olan Nebukadnezar, erek kültürün okuyucu kitlesinin yaşı gereği sahip olabileceği dünya bilgisinin ötesindedir. Okuyucu, bunun bir kişi olduğunu bile anlamayabilir. En başta yer alan holy rats ünlemi ise kitapta geçen, yazar tarafından Bay Wonka’ya has oluşturulmuş pek çok ünlemden biridir. Ç1 bu kullanımı da koruyarak ey kutsal fareler şeklinde aktarmış, sadece başına erek kültüre has bir seslenme ünlemi olan ey ünlemini eklemiştir. Ç2 ise yine erek kültürde şaşkınlık belirtmeye yarayan bir kullanımı, yani Hay Allah ünlemini kullanarak yerelleştirmeye yönelir. Bay Wonka’ya has bazı ünlemler erek kültürde yadırgatıcı sayılacak cinsten olsa da bazı istisnaların orijinalliğinin korunması, bağlamla ilişkisini kurup anlamlandırabildiği takdirde erek kültürde de çocuğun komik bulacağı cinsten olabilir. Yine yerelleştirme de alternatif ve bu gibi bir örnekte bağlamın anlaşılmasını kolaylaştıran bir stratejidir.

Örnek 4:

EM1: Hayatımda hiç bu kadar çok saçmalayan birine daha rastlamadım,” dedi Büyükanne Corcina. (s.96)

EM2: Bu kadar abuk sabuk konuşan birini hayatımda görmedim,” dedi Georgina Nine. “Sen diyorsun bayram haftası, o anlıyor mangal tahtası!” (s.114)

KM: I’ve never met a man,” said Grandma Georgina, “who talks so much absolute nonsense!” (s.108)

Burada EM2’de bariz bir ekleme stratejisi görülür. Ç2 kaynakta ikiye bölerek anlatılan cümleyi kendi çevirisinde ilk cümlede vermiş, ikinci cümlesinde ise Bay Wonka’dan yakınan ninenin sitemini pekiştirmek için erek kültürde kullanılan bir deyimi metne eklemiştir. Deyimin yapısı itibariyle, bir şeyi anlamayınca alakasız şeylerden bahseden insanlara istinaden söylendiği açıktır. Ç1 de kaynakta ikiye ayrılan cümleyi tek cümle halinde verir; anlamı ise ekleme ya da çıkarma yapmadan birebir aktarır.

Örnek 5:

EM1: Yüzüme baktı, yüzü aydınlandı. Gözleri kocaman iki yıldız gibi pırıl pırıldı. (Son iki cümle hariç paragrafın tamamı atlanmıştır.)

EM2: “Şaşkınlıktan soluğum kesilmişti. Duvardaki delikten minik Umpa Lumpa’ya bakakalmıştım. Birden tekerlekli iskemlesinden yavaş yavaş doğruldu. Yere basarak bacaklarını yokladı. Ayağa kalkıp birkaç adım yürüdü. Başını kaldırıp bana baktığında yüzünün aydınlandığını gördüm. Gözleri kocaman iki yıldız gibi ışıl ışıldı.” (Bay Wonka) (s.126)

KM: “I was too flabbergasted to speak. I just stood there with my head poking through the hole in the wall, staring at the little Oompa-Loompa. I saw him slowly lifting himself out of his wheel-chair. He tested his legs on the ground. He stood up. He walked a few paces. Then he looked up at me and his face was bright. His eyes were huge and bright as two stars.” (Mr Wonka) (s.119)

Yukarıda kaynak metinden alıntılanan paragrafın büyük bir bölümü EM’de yer almamaktadır. Ç1’in paragrafı yorumlamada zorluk yaşamış olabileceği yorumunu yapmak güçtür; çünkü benzer paragrafları ve betimlemeleri çevirdiği pek çok sahne mevcuttur. İfadelerde çocukların okumaması gereken bir kavram ya da örüntü de yoktur. Gençlik hapını ilk kez deneyen bir Umpa Lumpa’nın ilacın ne kadar faydasını gördüğü tasvir edilmektedir. Bu durum yine akla çeviri edimi esnasında yaşanan bir dikkatsizlikten dolayı paragrafın atlanmış olabileceğini getirir. Söz konusu durum editör ya da yayınevinden kaynaklı bir eksik de olabilir.

Örnek 6:

EM1: Büyükbaba Co ise, anımsayacağınız gibi, Çarli’yle birlikte Çikolata Fabrikası’na gitmek zorunda olduğundan, yataktan kalkmıştı. (s.9)

EM2: Jo Dede’ye gelince, eminim unutmamışsınızdır, yatağından çıkmış, Charlie’yle birlikte Çikolata Fabrikası’nı gezmeye gitmişti. (s.12)

KM: Grandpa Jo, as you remember, had got out of bed to go around the Chocolate Factory with Charlie. (s.9)

Örnekte kaynak metinden alınan cümleye dikkatle baktığımızda Büyükbaba Joe’nin Charlie ile fabrikaya gitme zorunluluğu olmadığını görürüz. Nitekim ilk kitapta fabrikayı gezme şansını elde eden Charlie’nin yanında gidecek ebeveynin kim olacağına karar verilirken ilk olarak babanın gideceği konuşulur. Ancak eskiden Bay Wonka’nın fabrikasında severek çalışan daha sonra diğer tüm işçilerle birlikte işine son verilen büyükbabanın, orayı tekrar görmek isteyeceği düşünülür ve bu teklif ona götürülür. Büyükbaba Joe ise sevinç çığlıklarıyla teklifi kabul eder. Ç1’in cümlesindeki zorunluluk ifadesi, kaynak cümledeki Past Perfect ve Infinitive kullanımının, yine kaynak dilde eyleme zorunluluk anlamı katan have to yardımcı fiilinin geçmiş formu olan had to ile karıştırılmış olma ihtimalini akla getirir. Ayrıca bu tür devam kitaplarında çevirmenlerin, süreç öncesinde kitabın önceki yayını/yayınları hakkında iyi bir araştırma yapmaları da daha sağlıklı bir çeviri ortaya çıkarmalarında yardımcı olur.

Örnek 7:

EM1: “Yani sizce Büyükannem çok fazla mı aldı,” dedi Çarli sararak.

Ben aldığı miktarın çok az olmasından korkuyorum,” dedi Bay Vonka. (s.138)

EM2: Charlie sapsarı kesilerek, “Yani Georgina Nine dört damladan fazla mı aldı?” diye sordu.

Daha fazla da laf mı!” dedi Bay Wonka. (s.168)

KM: “You mean Grandma may have got too much?” asked Charlie, turning slightly pale.

“I’m afraid that’s putting it mildly,” said Mr Wonka. (s.161)

Bay Wonka’nın, Charlie’nin büyükannesine aşırı doz yaşlanma hapı verdiğini itiraf ettiği bu sahne Ç1 tarafından doğru aktarılamamıştır. Erek dildeki anlamlarından biri biraz olan mildly kelimesi kaynakta farklı bir şekilde kullanılmıştır. Put it mildly kaynak dilde kullanılan kalıp bir ifadedir ve en hafif deyimiyle, (bu söylem) az bile anlamını taşır. Çevirmenin bu kalıp kullanımı gözden kaçırması cümleyi doğru aktaramamasına yol açmıştır. Kaynağın olay örgüsünde büyükannenin aşırı yaşlandığı açıkça anlatılır ve Bay Wonka yukarıdaki örnek cümle dışında da bunu doğrulayan cümleler kurar. EM1’deki cümle ise miktarın az geldiğini belirterek okuyucuyu mantıksal bir çelişkiye sürükler.

Örnek 8:

EM1: Ama şimdiye kadar hiç kimse, tek bir astronot bile gemiye ayak basmamıştı. Bunun nedeni de, hemen herkesin bu koca nesnenin patlamadan dünyaya inebileceğine inanmamasıydı. (s.20)

EM2: Ama bu Uzay Oteli’ne henüz hiç kimse, tek bir astronot bile ayak basmamıştı. Neden derseniz herkes bu dev nesnenin yerden fırlatılırken patlayıp paramparça olacağına inanıyordu da ondan. (s.23-24)

KM: But as yet there was nobody on board at all, not even an astronaut. The reason for this was that no one had really believed such an enormous thing would ever get off the ground without blowing up. (s.20)

Bu sahnede Uzay Oteli’nin yörüngeye yerleştirildiği an anlatılmaktadır. EM1’de dikkat çeken nokta, Ç1’in ifade ettiği olayın KM’de ifade edilen ile çelişmesidir. Çünkü bu otelin dünya dışına konumlandırılmasından bahseden kaynağın aksine EM1, uzaydan dünyaya inen bir nesne olduğu bilgisini verir. Ne var ki kitap boyunca uzayda olduğundan bahsedilen otelin, asla dünyaya düştüğü ya da indiği bir sahne yoktur. Dolayısıyla olay örgüsünde çocuk okuyucunun bu bilgiyi ilişkilendirebileceği bir nokta da yoktur. Bu bilgi okuyucuyu duraksatıp okuduklarını sorgulamasına, hatta kafasının karışmasına neden olabilir. Ç2 olay örgüsünü kaynakta verilen bilgiye göre doğru aktarmıştır.

Örnek 9:

EM1: Sonra en soldaki asansörün içindeki yaratığın birden değişim geçirmeye başladığını gördüler. Bedeni yavaş yavaş uzadı, uzadı; inceldi, inceldi; asansörün tavanına doğru yükseliyordu ama dimdik değil, tıpkı bir yılan gibi zarif kıvrımlarla, önce sola sonra tavandan aşağı doğru yarım daire çizerek sağa kıvrıldı… Sonra aşağıdaki ucu sola doğru, yerde sürünerek, kuyruk gibi uzadı. Başlangıçta dev bir yumurtaya benzeyen yaratık şimdi kuyruğu üzerinde duran S biçimli bir yılanı andırıyordu.

Derken öteki asansördeki yumurta da uzamaya başladı. Bunu izlemek insanda tuhaf, yapışkan bir duygu uyandırıyordu. Birincisine pek benzemeyen bir biçim almıştı. Başı, bedenin ortasına doğru bir virgül gibi kıvrılmıştı. Kuyruğunun üzerine oturmuş sayılabilirdi. (s.59-60)

EM2: Sonra en soldaki asansörde duran yaratığın birden biçim değiştirmeye başladığını fark etti! Gövdesi gittikçe büyüyor, gittikçe kalınlaşıyor, bir sağa bir sola kıvırılıyor, sonra yarım daire çizerek yeniden sağa kıvrılıyordu. Sivri ucu üstünde duran koca bir yumurta biçimdeki yaratık, tam bir şişko patatese dönüşmüştü.

Çok geçmeden ikinci asansördeki yaratık da uzayıp kısalmaya, sağa sola kıvrılmaya iğrenç bir biçimde kılık değiştirmeye başladı! Göründüğü kadarıyla ilkinden farklı bir biçime bürünüyor, sanki üç dişli bir tırmığa dönüşüyordu. (s.71-72)

KM: Then he saw the creature in the left-hand lift suddenly starting to change shape! Its body was slowly becoming longer and longer, and thinner and thinner, going up and up towards the roof of the lift, no straight up but curving a little to the left, making a snake-like curve that was curiously graceful up to the left and then curling over the top to the right and coming down again in a half-circle… and then the bottom end began to grow out as well, like a tail… creeping along the floor… until at last the creature, which had originally looked like a huge egg, now looked like a curvy serpent standing up on its tail.

Then the one in the next lift began stretching itself in much the same way, and what a weird and oozy thing it was to watch! It was twisting itself into a shape that was a bit different from the first, balancing itself almost but quite on the tip of its tail. (s.66-67)

Bu sahne hem kaynak hem erek metinlerde görselle desteklenmiştir. Bay Wonka ve diğerlerinin Uzay Oteli’nde, yazarın Knid adını verdiği uzaylılarla ilk karşılaşmalarını tasvir eder. Yan yana duran beş asansör de zemin kata iner ve sırayla kapıları açılır. Soldan sağa her bir asansördeki uzaylı, kahramanlarımıza mesaj vermek için bir harf şekline girer ve erek dilde çekip gitmek anlamına gelen scram kelimesini oluşturur. Yani onlara kaçmalarını söylerler. Görüldüğü üzere beş asansör için beş harfli scram kelimesi seçilmiştir. Bunu erek dile işlevsel bir şekilde aktarmak isteyen Ç1 ve Ç2 beş harfli defol kelimesini seçerler. Ç1’in metninde asansörlerin içinde bu kelimenin şeklini alan canlılar kelimeyi küçük harfle yazarken, Ç2’nin metninde büyük harfle yazmaktadır. Her iki çeviri de kaynaktan farklı olmak zorundadır, çünkü canlıların, defol kelimesinin harflerinin şeklini alacak şekilde kıvrılmaları gerekmektedir. Dolayısıyla en sol asansördeki canlı, kaynak metinde bir yılan misali S şekline kıvırılırken erek metinde D şekline kıvrılmalıdır. Benzer şekilde diğer harflerin şekline girmeye çalışan canlıların hareketleri de kaynaktakinden farklı tasvir edilmelidir. Ne var ki kaynakta, en detaylı tasvir edilen uzaylının S harfi şekline girdiği kısmı Ç1 defol kelimesinin ilk harfi olan d harfine dönüştürerek anlatmamıştır. Diğer harflerde bu hatayı yapmasa da kelimeyi çözümlemeye çalışan çocuk okur görselde defol yazısını görürken, metinde sefol kelimesiyle karşılaşır. Bu okuyucu için kafa karıştırıcı olabilir. Görsel ile desteklenmediği takdirde, okuyucunun metnin olay örgüsünde önemli bir noktayı kaçırmasına neden olabilir.

10. Özel İsim Örnekleri

Özel isim çevirileri, çevirmenlerin çeviri edimi sırasında çeşitli stratejilere başvurduğu önemli bir noktadır. Fantastik ya da macera türüne ait romanlarda ise yazarın, kendi yarattığı dünyaya ait bazı kavramlara veya canlılara verdiği, hiçbir dilde karşılığı olmayan orijinal isimlere rastlanabilir. Bu isimler çocuğun ilgisini çekmek için rastgele oluşturulmuş kelimeler de olabilir, çeşitli dil oyunlarıyla oluşturulmuş anlam bakımından işlevsel kelimeler de olabilir. Bazen bu gibi kelimeler bir şekilde bilgi içeriyor da olabilir. Christine Nord konuyla ilgili olarak, betimleyici isimlerin çeviri esnasında kaynak kültürdeki işlevlerini kaybetse de çevirmenlerin doğrudan bilgi içeren isimleri çevirme eğiliminde olduklarını söyler (2003: 185).

EM1’de konuyla ilgili dikkat çeken ilk detay baş kahramanımız Charlie’nin ismi dahil (Çarli), İngilizce isimlerin Türkçe okunuşlarıyla yazılmasıdır. Çocuğun okuma eylemindeki akışın sekteye uğramaması, bu kelimelerin nasıl telaffuz edildiğini düşünürken olay örgüsünü kaçırmaması hedeflenerek bu stratejinin izlenmesi muhtemeldir. Ne var ki Willy Wonka’nın isminde yer alan, erek dilin alfabesinde olmayan ‘w’ harfini kitabın belli bir bölümüne kadar kullanmaktan kaçınan, onun yerine erek dilde aynı sesi çıkaran ‘v’ harfini kullanan Ç1, kitabın son bölümlerinde karakterden Bay Wonka olarak bahsetmiştir. Bu da bilhassa insan isimlerinin aktarımında, benimsediği stratejiyle ters düşmektedir. Aynı harfi Bay Wonka’nın ürettiği gençleştirme ve yaşlandırma haplarının isimleri Wonka-Vit ve Vita-Wonk’ta da kullanılmıştır. Yine okuma kolaylığı sağlamaya çalışan Ç1, Houston, Washington, Mayflower, Plymouth Limanı gibi özel isimlerde bu stratejiye aykırı davranır. Buradan, stratejiyi sadece insan isimlerinde kullanmayı tercih ettiği de düşünülebilir. Nitekim kitapta sadece bir kere geçen Helen Highwater, Orson Cart ve Violet Beauregarde adlı kişilerin isimlerini dahi erek dildeki okunuşlarıyla yazmıştır. Bay Savoy, Bay Ritz ve Bay Hilton ise erek dilde telaffuz güçlüğü çıkarmadığından dolayı aynı kalmış olabilir.

Başkanın kedisi olarak geçen Mrs. Taubsypuss, iki çevirmen tarafından da erek dilde evcil hayvanlara verilen türden isimlerle aktarılır. Puss erek dilde kedi anlamına gelirken, Taubsy kelimesi kaynak dilde bir anlam taşımamaktadır. Ancak içerikle bir ilgisinin olup olmadığı bilinmemekle beraber, taub Almanca uyuşuk/hissiz/sağır anlamlarına gelen bir sıfattır. Ç1’in Tobişpisi tercihinde tobiş kelimesini, yazımını taubsy kelimesine benzer bularak kullandığı varsayılabilir; pisi ise erek dilde kediyi ifade eder ve puss kelimesine benzer sesler içerir. Ç2 ise erek dilde bilhassa beyaz renkli ya da aşırı tüylü kedilere ve pek çok hayvana çocukların uygun gördüğü Pamuk ismini tercih eder.

Son olarak yazarın macera dolu hikayesi için uydurduğu canlılardan The Vermicious Knids bir uzaylı türünü, Gnoolies Eksiler Ülkesi’ne giden insanı ruh gibi bir forma dönüştüren bir türü, Gonners ise ruh benzeri bir forma dönüşen insanları ifade eder. Ç1 genel stratejisinin aksine bu kelimeleri ödünçlemeyi tercih eder. Sadece Knid türü için, solucan gibi esneyip uzayabildikleri için olsa gerek, Solucangil Knidler ya da bazen sadece solucangiller ifadelerini de kullanır. Solucangil kelimesinin sonundaki -gil eki kelimeye hem çoğul bir anlam katar hem de sözcüğün bir aileye veya bir topluluğa ait olduğu anlamını verir. Ç2 bu tür için erek kültürün çocuklarının sevebileceğini düşündüğü özgün bir isim uydurur ve oldukça zalim olan bu uzaylı türünden Zalim Congolozlar olarak bahseder. Bu türün zalimliğe evrilmeden önceki hali ise kaynakta Pooza olarak geçer. Her iki çevirmende kaynakta yan yana gelen iki “o” sesinin “u” olarak telaffuz edilmesinden yola çıkarak bu isme erek metinde Puza olarak yer verir. Ç2 Gnuli türü için de anlamsal işlevine uygun bir karşılık türetir. Eksiler Ülkesi’ne giden canlıların asla göremediği bu tür, insanları ısırarak onları Gonner denilen ruh formu bir şekle sokarlar. Ç2 görünmez olan bu türü çevirisine Gözgörmez olarak yansıtırken, sadece bir kere geçen gonner türüne atıfta bulunarak direk çevirmez. KM’de Charlie’ye bir Gözgörmez onu ısırırsa Gonner’a dönüşeceği bilgisini veren Wonka’nın cümlesini Ç2, bu tür onu ısırdığı takdirde çocuğun işinin biteceğini söyleyerek, türün ismini erek metinden çıkarır.

Sonuç

Matriks normlar kısmında verilen bilgileri ve metinsel-dilsel normlar bölümünde sunulan karşılaştırmalı çözümlemede gözlemlenen çevirmen davranışlarını ve çeviri stratejilerini, romanın hitap ettiği kitleye has unsurlarla ilgili açıklamalarla birlikte değerlendirir ve yeniden çeviri varsayımı kapsamında yer alan etmenlerle ilişkilendirirsek:

  • Bensimon’un söylediği gibi kaynak metnin erek kültürde kabul görmesi için önce yerelleştirilerek, ilerleyen dönemde ise kaynak ve erek kültür arasındaki mesafeyi göstermek adına yabancılaştırılarak çevrildiği ve ilk çevirinin, bu şekilde yeninden çeviri ile tamamlanacağı görüşü bu çeviriler için geçerli sayılmaz (1990: ix). Yerel kullanımlara yalnızca ya da daha çok EM1 yer vermiştir diyemeyiz. Hatta söz konusu durum EM2’de daha ağırlık kazanmaktadır (Örnek 3 ve 4). Aynı duruma bir diğer örnek olarak özel isimlerle ilgili stratejileri de gösterebiliriz. Bazı özel isimleri erek okuyucunun telaffuzunu kolaylaştırmak adına erek dildeki okunuşlarıyla yazıya aktaran Ç1’in uyarlama şekli, kuralı bozan ve orijinal haliyle yazılan bazı yer ve insan isimleriyle arada kalmıştır. Ç2 ise insan isimlerini kaynakta olduğu gibi aktararak dilin ve kültürün yabancılığını okuyucuya hissettirir. Ancak yazarın bu fantastik macerada uydurduğu bazı varlıkların isimlerini ya eğlenceli ve dile dolanan orijinal bir isim üreterek ya da karakterlerin kaynaktaki işlevleri ile örtüşen erek dile ait kelimelerle isimler türeterek yerelleştirir.
  • Berman’ın ilk çevirilerde yapılan “Çeviri hatalarının giderilmek istenmesi yeniden çevirinin ortaya çıkmasındaki önemli nedenlerden biridir.” önermesi ise bu inceleme için doğru kabul edilebilir. Nitekim erek metnin ortaya çıkmasında, çevirmenin kaynak ve erek dillere olan hakimiyeti, metni yorumlama derecesi, okuyucu kitlesini iyi tanıması, iki kültürün de özellikleriyle ilgili bilgi sahibi olması vb. özellikleri etkilidir. Çevirmenin araştırma becerileri ve süreç öncesi yaptığı çalışmalar da sürece etki eder. Dolayısıyla çevirmenin yanlış anladığı ya da yorumladığı bölümler, gözünden kaçan detaylar ya da kaynak dile özel yapılar ve/veya ifadeler erek metne yansır ve bu durum okuyucuyu yanıltabilir, şaşırtabilir, okumasını sekteye uğratabilir ya da yadırgatıcı olabilir. Bu söylemlerden yola çıkararak analiz kısmına döndüğümüzde, bahsi geçen durumlara örnekler EM1’de izlenmektedir (Örnek 5, 6, 7, 8 ve 9).
  • Berman ve Bensimon’un önermelerine katkıda bulunan ve varsayımın kapsamını genişleten çalışmaların ele aldığı bir diğer konu ise, erek kültürde tarihsel, dilsel, ideolojik vb. konularda yaşanan değişimlerle ortaya çıkan norm değişiklikleriydi. Bu etkenler göz önünde bulundurularak iki erek metne yaklaşır ve genel olarak örneklerdeki dil kullanımını, cümle yapısını, sözcük dizilimini düşünürsek, EM1’in kaynağı birebir aktarmaya daha meyilli olduğu gözlenmektedir. Öyle ki dokuzuncu örnekte gözlemlenen hata için kaynağı birebir izlemenin payı olabileceği sorusu akla gelir. Yeniden çevirinin kaynaktaki bağlamı doğru aktarmaya yönelik okuyucu dostu yaklaşımı ise iki çeviri arasında geçen sürede yaşanan çeviri normu değişimini yansıtır.
  • Her iki çeviride de ekleme ve çıkarma ağırlıklı olmak üzere ödünçleme, standartlaştırma, ikame ve yerelleştirme gibi çeviri stratejileri gözlemlenir. Ancak Ç2’nin, uyguladığı stratejilerle çocuğun dilini zenginleştirecek ve okuma heyecanını arttıracak ya da olayı anlamasını kolaylaştıracak ifadeleri kullanmaya özen göstermesi dikkat çeker. Bazı mizahi öğelerin erek dilde güncel ve gündelik ifadelerle yerelleştirmesi çocuk okurun esprileri daha kolay algılamasını sağlar ve okuma zevkini arttırır (Örnek 1, 2, 3 ve 4).
  • Ayrıca yayınevinin, romanın son çevirisini yayınlarken, kitabın sonunda çocuğun kitapla ilgili düşüncelerini gözden geçirmesi için yer verdiği ek sayfa ve okuma alışkanlığını güdülemek için düştüğü not, okuyucu ve kitap arasındaki bağı kuvvetlendirmeye yönelik bir gelişmedir. Bu gelişme bilişsel becerileri destekler ve okuyucunun gelişiminin ne kadar önemli olduğunun altını çizer. Bu güncelleme aynı zamanda çocuk yazınında, yetişkinin çocuğu nasıl idealize ettiğini yansıtan eserlerden, çocuk gerçekliğinin ve onun okur olarak özne konumunda olduğunun bilincinde olan postmodern eserlere geçişle yaşanan değişimin erek kültüre yansıması olarak da görülebilir.
  • Son olarak kaynakta değişen görselleri yeniden çeviride güncelleyen, değişen normlar ve ilk çevirideki hataları yeniden çeviride göz önünde bulunduran ve kitabı okuyucuya daha pürüzsüz okuyacağı şekilde tekrar sunan yayınevinin, erek kültür okuyucusunun benimsediği roman serisinin bu parçasını kitaplıklarda tutmaya ve böylelikle romanın satış sürekliliğini de sağlamaya çalıştığı çıkarımında bulunulabilir. Bu noktada, Venuti’nin öne sürdüğü üzere, yeniden çevirilerin ortaya çıkmasında ekonomik sebepler de rol oynar. Yayınevleri erek dizgede kanonlaşmış eserleri seçerek, genel okuyucuya hitap edecek şekilde yeniden çevrilmesini ticari amaç için de sağlayabilir (Venuti 2003: 30).

Kaynaklar

Bensimon, Paul. (1990). “Présentation”. Palimpsestes 4 (13). ix–xiii.

Berman, Antoine. (1990). “La Retraduction Comme Espace de la Traduction”. Palimpsestes. 4(13), 1-7.

Dahl, Roald. (2001). Charlie and the Great Glass Elevator. London: Penguin Books

Dahl, Roald. (1991). Çarli’nin Büyük Cam Asansörü. İstanbul: Can Yayınları

Dahl, Roald. (2012). Charlie’nin Büyük Cam Asansörü. İstanbul: Can Yayınları

Dilidüzgün, Selahattin. (2004). Çağdaş Çocuk Yazını: Yazın Eğitimine Atılan İlk Adım. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları

Göktürk, Akşit. (1994) Çeviri: Dillerin Dili. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Hanna, Sameh. (2006). Towards a Sociology of Drama Translation: A Bourdieusian Perspective on Translations of Shakespeare’s Great Tragedies in Egypt, Unpublished PhD Thesis, Manchester: University of Manchester.

Kurultay, T., Gürsoy, M. (Eds). (1991). “Çocuk Edebiyatı, Türkiye’deki Gelişimi ve Çevirisi Üzerine”. Metis Çeviri. 15: 11-18

Munday, Jeremy. (2008). Introducing Translation Studies. London: Routledge.

Neydim, Necdet. (2003). 80 Sonrası Paradigma Değişimi Açısından Çeviri Çocuk Edebiyatı. İstanbul: Bu Yayınevi

Nord, Christiane. (2003). “Proper Names in Translations for Children: Alice in Wonderland as a Case in Point”. Meta: journal des traducteurs/Meta: Translators’ Journal, 48(12), 182-196.

Oğuzkan, A. Ferhan. (1987). Yerli ve Yabancı Yazarlardan Örneklerle Çocuk Edebiyatı. İstanbul: Emel Matbaacılık

Oittinen, Riitta. (2000). Translating for Children. New York-London: Garland.

Paloposki, Outi., Koskinen, Kaisa. (2004). “A Thousand and One Translations: Revisiting Retranslation”. Benjamins Translation Library. 50. 27-38.

Pym, Anthony. (1998). Method in Translation History. Manchester: St. Jerome Publishing.

Rifat, Mehmet. (2012). Çeviri Seçkisi 2: Çeviribilim Nedir? İstanbul: Sel Yayıncılık.

Susam-Sarajeva, Sebnem. (2003). “Multiple-entry visa to travelling theory”. Target. 15(1), 1–36.

Tahir-Gürçağlar, Şehnaz. (2009). “Retranslation”, (Eds.) Mona Baker, Gabriela Saldanha, The Routledge Encyclopedia of Translation Studies, 2nd ed., London- New York: Routledge. 232-236.

Tahir-Gürçağlar, Şehnaz. (2016). Çevirinin ABC’si. Say Yayınları: İstanbul.

Toury, Gideon. (1995). Descriptive Translation Studies and Beyond. Amsterdam-Philadelphia: John Benjamins Publishing

Uygur, Nermi. (2008). Dilin Gücü: Denemeler. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Venuti, Lawrence. (2003). “Retranslations: The Creation of Value”. Bucknell Review, 47(1), 25-38.

Yazıcı, Mine. (2005). Çeviribilimin Temel Kavram ve Kuramları. İstanbul: Multilingual.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top