Nicoletta Costa Edebiyatında Yolculuk: Fantazya ve Gerçeklik Arasında

Nadia La Mantia[1]

Yolculuğun anlamı,

anlatacak bir hikâyesi olan herkesi dinlemek için durmaktan gelir.

Ruben Blades, Yolculuk

Bir hedefe doğru yolculuk etmek güzeldir;

ama sonuçta önemli olan yolculuğun kendisidir.

Ursula K. Leguin

Yolculuk teması, antik çağlardan bu yana en sık işlenen konulardan biridir; aynı zamanda günümüz dünyası geleneklerinde ve insanların zihinlerinde silinmez izler bırakan pek çok romanın ve öykünün temelini oluşturur. Yunan, Latin ve İbrani gibi temel kültürlerin edebiyatı, yolculuğun, DNA’ya[2] bağlı bir öğeden daha fazlası olarak ele alınabileceğini, neredeyse insanbilimsel diye tanımlayabileceğimiz bir gereklilik olduğunu gösterir; bunun için Odesa’da geçen Odisseus’un Periplus’unu, Dante’nin İlahi Komedya’sında anlattığı deneyimi ya da İncil’de tanımlanan Eksodos’u düşünmek yeterlidir. Bütün bu şaheserler, gelecek nesillere ulaşmak için fiziksel ve dilsel sınırları aşmış, dünya edebiyatı sahnesinde derin izler bırakmıştırır. Yaklaşık yirmi yıldır İtalyan edebiyatı ve kültüründe önemli bir yeri olan yazar ve çizer Nicoletta Costa’nın nitelikli sanatı da onlara ithaf edilmiştir.

Nicoletta Costa, İtalyan çocuk edebiyatı sahnesinde ilk yayınlanan eserlerinden itibaren muazzam bir başarı elde etmesiyle dikkat çeker; yazarın hayvanlar, cadılar ve çocuklarla dolu fantastik evreni, seksenli yılların başından itibaren dünyanın her yerinden küçük okurların sempati ve sevgisini nasıl kazanacağını biliyordu.

Nicoletta Costa’dan bahsederken, her şeyden önce çocuk kitaplarındaki çizimler üzerindeki rolüne atıfta bulunmadan geçmemek gerekmektedir; L’Omino Della Pioggia için Gianni Rodari’yle, Attenti Al Mostro! için Yuchi Kimura’yle ve Coloriamo I Diritti Dei Bambini için Vivian Lamarque’la yürüttüğü ulusal ve uluslararası düzeydeki iş birlikleri günümüzde epey bilinmektedir. Bunların yanı sıra L. Frank Baum’un, Oz Büyücüsü, Collodi’nin Pinokyo’su ya da Piumini’nin gözden geçirerek tekrar yayınlattığı Pollicino’su ve Üç Küçük Domuz’unun da tüm çizimleri Triesteli çizer Costa tarafından yapılmıştır.

Nicoletta Costa’nın farklı kategorilere ayrılmış ve her biri yaş gruplarına göre iyice belirlenmiş okur kitlelerini hedef alan muazzam edebi üretimi yaklaşık 200 kitaptan oluşur. Bizi ilgilendiren “yolculuk” temasının incelenmesinde, her bir kitabın sunduğu inceleme olanaklarını daha iyi kullanabilmek adına farklı dizilerden altı kitap ele alınmıştır.

Bu kitaplar şunlardır:

  • Okul öncesi döneme hitap eden “I Cubetti” dizisinden Giulio Coniglio impara a nuotare (Tavşan Giulio Yüzmeyi Öğreniyor) ve Giulio Coniglio sulla neve (Tavşan Giulio Karda);
  • “3-6 yaş” dizisinden Giulio Coniglio in gita nel bosco (Tavşan Giulio Orman Gezisinde);
  • Beş yaş üstüne hitap eden “Le due lune a colori” dizisinden Giulio Coniglio va in cittá (Tavşan Giulio Şehre Gidiyor) ve Giulio Coniglio in viaggio con Ignazio (Tavşan Giulio, Ignazio ile Yolculukta);
  • “Tavşan Giulio” (5 yaş) dizisinden Giulio Coniglio e gli amici lontani (Tavşan Giulio ve Uzak Arkadaşları).

Çocuklara hitap eden metinleri incelerken, başka yerlerde neredeyse evrensel yorumlara yol açabilecek konularla ilgili peşin hükümlerden kaçınmak en iyisidir; çeşitli konuları ele alırken kullanılan yöntemler, kişilerin sunumu ve dil gibi konular çocuk kitaplarında farklılık gösterir ve yazarın öykülerinde vermek istediği iletiyi ulaştırma gerekliliğinin yanı sıra kendiliğinden kahramanı haline geldiği fantastik evreni tam olarak özümsetebilmek için de küçük okurların dünyasına ve zihnine sızmak gerekir.

Nicoletta Costa’nın yazıp çizdiği maceranın anlatıcısı, Çayırkuşları mevkiindeki ulu Orman’da, 24 numaralı Meşe Ağacı’nda yaşayan cana yakın oğlan Tavşan Giulio’yu seçme sebebim bu hayali karakterin, bir çocuğun hayal edebileceğine en yakın karakter olmasından ileri gelir. Sırf doğum tarihini (3 Mayıs 2001) biliyoruz diye değil, ama aynı zamanda bir tavşan kız onunla tanışmak istediğinde utangaçlığını bütün doğallığıyla gösterdiği, arkadaşları deniz kıyısına bir gezi ya da onu evden uzaklaştıracak bir yolculuk düzenlediklerinde her zaman çekingen ve epey ürkek olduğu, yemek zamanı önüne koyulan ıspanağın ve eşyalarını altüst ettiklerinde oluşan dağınıklığın düşmanı olduğu, iş jimnastiğe ya da kayağa geldiğinde biraz kendine güvensiz olduğu için de seçildi ama en çok da yardıma ihtiyacı olan kim varsa her zaman yardıma hazır olduğundan seçildi. İşte tam da Giulio ile yaşıtı çocuklar arasındaki sayısız benzerlik sayesinde yazarın öykülerinde ele aldığı konular ve tavşancığın kendi fantastik maceralarında yaşadığı durumlar olağanüstü bir gerçekliğe sahiptir. Bu konular arasında tabii ki yolculuklar da vardır. Nihayetinde, Tavşan Giulio karakteri de Nicoletta Costa’nın eserlerinin dışında da epey yolculuk eder; peluş oyuncak olup üç boyutlu bir varlığa kavuşur, çocuk mobilyaları ve giysileri için dekoratif bir öğe haline gelir, geleneksel öykülerin ötesinde Tavşan Giulio’nun, çocukluktaki öğrenim yolunu temsil eden bilgiye giden yolculukta rehber rolünü üstlendiği, aylık yayımlanan bir dergiye adını verir. Bunların yanı sıra, İtalya’daki pek çok okulun çocuklara yönelik düzenlediği yazma ve okuma atölyelerinde de temel renkleri içinde barındıran bu tavşan, küçük çocuklara yakın ve dost bir figür olarak yansıtılır.

Nicoletta Costa’nın yazıp resimlediği çocuk edebiyatında yolculuk iki boyuta sahiptir: Bir yönden (öykünün anlatıcısının yaşadığı) fiziksel yolculuktan söz edebileceğimiz gibi, başka bir yönden de (salt anlatım sınırlarını aşan küçük okurun gerçekleştirdiği) düşsel yolculuktan söz edebiliriz. Aslında sözcükler, çocuk henüz küçükken ve çok fazla kullanılmamış, başka bir deyişle “israf edilmemiş”ken, sahip oldukları çağrışım gücü sayesinde olağanüstü bir şey meydana getirirler. Dahası, Costa’nın yaptığı gibi pek çok retorik figüre (aliterasyonlar, metaforlar vb.) başvurduğumuzda sözcüklerin gücü katlanarak artar. Doğal olarak bir çocuk, hayal gücünün ortaya çıkardığı işi görmeye çalışmaz; basitçe sözcükleri (deniz, piknik, kayak yapmak) belirli duygu ya da düşüncelerle ilişkilendirir, bir karakterin adını söylediğinde ya da okuduğunda da böyledir. Bunu Dacia Maraini’den bir alıntıyla pekiştirelim: “Hayal gücüyle gerçekleştirilen yolculuk, yapabileceğimiz en etkili, en derin yolculuktur.”[3] Sözcüklerin büyüsü üzerinden gidilen yol, çocuğun başka dünyalara girmesini sağlar. Yolculuk genellikle: “farklı bir dünyanın tanınması ve bu dünyanın bazen bilinmez ve korkutucu olması”[4] olarak özetlenir. İşte bu sebeple Nicoletta Costa’nın metinleri yolculuğu deneyimleyecek karakterler için bu yolculuğu bir tür öncül olarak sunar. Nicoletta Costa edebiyatındaki yolculuk neredeyse rüyalarla kıyaslanabilecek düzeydedir; çünkü rüyalar çoğunlukla rasyonel mantığa uymayan bir durum inşa edebilecek düzeydedir (örneğin Giulio ve arkadaşlarının Kuzey Kutbu’na ya da Afrika’ya kadar uçan balonla seyahat etmeleri). Öykü tam olarak bir çocuğun hayal edebileceği gibidir: Mutlu sonla biter ancak hep iyi değildir, büyülüdür, fantastiktir ama bazen de akla yatkındır.

Nicoletta Costa öykülerinin temel özelliklerinden biri, kahramanların maceralarını farklı karakterle paylaşmalarıdır; bunlar, diğer anlatılardan farklı olarak anlatının düzgün ilerleyebilmesi açısından eşdeğer derecede önemli görülen karakterlerdir; kısacası ikincil pozisyonda değillerdir. Komik tavşancığın, bilge Kaz Caterina ve sakar Fare Tommaso ile birlikte ilk defa deniz kıyısına gidişini anlatan “Tavşan Giulio Yüzmeyi Öğreniyor” kitabında karşılaştığımız durum budur. Bu yolculukta Giulio kendini birbiriyle çelişen iki duygu içinde bulur; bunlardan biri meraktır, çünkü yapılan hazırlıklar kendisini heyecanlandırmaktadır; diğeriyse endişedir, çünkü Giulio sudan korkmaktadır. Ancak bunları düşünecek zaman yoktur; çünkü üç arkadaş arabaya atlayıp kumsala gitmek zorundadırlar. Sahile varır varmaz Kaz Caterina ile Fare Tommaso, bu güzelim mavi denize dalmakta tereddüt etmezler ancak zavallı Giulio denize ilk kez gireceği için doğru anı beklemektedir. İki arkadaşı onu teşvik ederler ve böylece, üzerine fazla kafa yormadan Giulio da mavi dalgaların arasına dalar. Yüreği ağzındadır; ama Kaz Caterina onu kanadıyla destekler. Epey gergin olan Giulio, cesaretlenmiş ve tatmin olmuş bir şekilde sudan çıkar, öyle ki bir dondurmayı ve Kaz Caterina’nın övgüsünü kazanır. Nicoletta Costa’nın anlatılarının çoğunda olduğu üzere yolculuk (nereye ya da kiminle olduğu önemli değildir), bir engeli (bizim örneğimizde sudan korkma durumunu) zorlanmaksızın aşan karakterin canlanma sürecine karşılık gelir; beklenmedik bir yolculuğun getirdiği heyecan güvensizlik ve ızdırap duygularıyla birleşir. Bilinmeyene karşı duyulan korku, yolcuğun kendi içinde getirdiği temel unsurlardan biridir. Nicoletta Costa küçük okuyucular arasında yaygın ihtiyaçları ve konuları onlarla özdeşleşmelerini sağlamak için yeniden ele almaya çalışır; aileyle birlikte arabaya atlayıp ilk kez deniz kıyısına giderken hissedilen heyecanı kim hatırlamaz?

Öncül deneyim olarak yolculuk, az önce bahsini ettiğimiz kitapla aynı seride bulunan bir başka kitapta daha tekrar karşımıza çıkar. Tavşan Giulio Karda adlı kitapta küçük tavşan, beraberinde sadık dostlarıyla birlikte bu kez dağa çıkıp ilk kez kar görür. Bu sadece arabayla yapacağı (üstelik bu kez römorkta oturacaktır) bir başka heyecan verici yolculuk anlamına gelmez, aynı zamanda Tilki Valter’in evinde geçireceği eğlenceli bir hafta sonun anlamına da gelmektedir. Giulio ve kayak takımlarının yeni bir maceraya atılmadan önce, bir fincan sıcak çikolata etrafında bir araya geldiği sevdiği “kişilerle” anılar biriktirme sırasıdır. Küçük tavşan, kayak uzmanı Caterina’yı dinleyip onun tavsiyelerine uyar, ancak o kadar sakardır ki takla atıverir. Caterina, iyi kaymayı öğrenmek için pek çok kez düşmek gerektiğini hatırlatır; ancak Giulio buna pek ikna olmaz; onun yerine Fare Tommaso ile birlikte büyük bir kardan adam yapmaya karar verir. Pek çok duyguyla dolu yoğun bir günün ardından akşam yemeği ve sonrasında da şömine başı öyküleri anlatma zamanı gelir. Dağ gezisi bu anlamda, hisleri ve duyguları paylaşmak (kayak yapmaktan, düşmekten, bir tarafını incitmekten korktuğunu ve günlük deneyimlerini paylaşmak) için iyi bir fırsattır; üstelik yatmaya gitmek tek başınıza yaptığınızdaki gibi sıkıcı da değildir; hep birlikte, “sıcak, kareli bir battaniyenin altında” uyuyunca çok daha güzel rüyalar görülür.

Meraklı tavşan, denizi ve dağı deneyimledikten sonra kendini heyecan verici başka bir deneyimin içinde bulur; bu kez ormandadır ve yanında da, grubun geri kalanına katılacak, yeni arkadaşı domuzcuk Pippo vardır. Tavşan Giulio Orman Gezisinde adlı kitapta dört arkadaş, sırtlarında çantaları, kamp yapmaya gitmeye karar verirler. Birkaç başarısız denemeden sonra her zaman olduğu gibi Kaz Caterina’nın yardımıyla çadırlarını kurarlar. Çadırı kurdukları için sevinçle içeri girmeye hazırlandıkları sırada Giulio, çadırın etrafının karmakarışık olduğunu fark eder; tencereler, çoraplar, uyku tulumları etrafa saçılmıştır. Bu durum karşısında Giulio arkadaşlarını azarlar, ancak ona kırılan arkadaşları da tavşancığı yalnız bırakıp giderler. Elbette bu tartışma meselesi, heves ve heyecana kendimizi kaptırıp diğer şeyleri biraz boşladığımız zamanlarda doğaya göstermeyi unuttuğumuz saygıyı küçük okura vurgulamak için yazarın kullandığı bir bahanedir. Tavşan Giulio arkadaşlarına dönüp: “Ormana kötü davranmamalıyız,” der, arkadaşlarıysa sitemkâr ses tonundan bu durumdan hiç hoşlanmazlar. Ancak hikâye burada sonlanmaz; ormandaki yolculuk ilgi çekici başka sürprizlere gebedir: Kaz Caterina, Fare Tommaso ve Domuzcuk Pippo, Tommaso biraz özlemini çekse de geceyi çadırdan uzak geçirmeye hazırlanırlar. Düşüncelere daldıkları bir sırada işittikleri boğuk bir sesle yerlerinden sıçrarlar. Uyku tulumlarından fırlayıp güvenli bir sığınak olarak gördükleri çadıra doğru onları deli gibi koşturan şey bir baykuştur. Giulio çadırdadır, onlara sarılıp onları korumaya hazırdır ve arkadaşlarını da içeri girmeye, onunla kalmaya davet eder. Bir battaniyenin altında sıkış tepiş uyumak kadar korkuya iyi gelen başka hiçbir şey yoktur. Orman gezisi bu kez, Giulio ile arkadaşlarının hissettikleri duyguların bir kısmını mutlaka deneyimlemiş olan küçük okurun bu duyguların üzerine kesinlikle düşünmelerini sağlayacak bir dizi durumu incelemeye olanak sağlar. Bu duygular: Öfke (azarlanmaktan kaynaklanan), utanç (doğaya karşı yükümlülüklerini ihmal ettiği için), yalnızlık (gruptan dışlandığı için), özlem (yakınlık ya da güvenli bir yer eksikliğinden dolayı), korku (bilinmeyene karşı duyulan korku), güven ihtiyacı (sevdiğin birinin kolları arasında güvende hissetme hali) ve huzur (sevdiğin ve seni koruyan kişilerin yardımıyla korkunun üstesinden geldiğinde ulaştığın nokta). Nicoletta Costa bir kez daha okura, aşina olduğu durumları sunup günlük hayatta karşımıza çıkan bütün bu zorlukları çözmenin farklı yöntemleri olduğunu da gösterir.

Deniz, dağ ve ormandan sonra Tavaş Giulio’nun başına görülmedik bir macera gelir; diğerlerinden farklı, yeni bir maceradır bu; çünkü bu kez uzak bir ülkeye doğru yola çıkacaktır. Beraberinde Kaz Caterina, Fare Tommaso, Kirpi Ignazio ve Tilki Valter ile birlikte büyük, sarı bir uçan balonda yolculuk edecektir. Her zaman olduğu gibi ve yine hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışsa da Giulio, cesurca aşağılara bakıp muhteşem manzaraya karşı düşüncelere dalan (balondaki kaçak yolcu) Salyangoz Laura’nın aksine biraz endişelidir. Endişe, Costa’nın öykülerinde sıklıkla tekrarlanan bir duygudur. Öte yandan, bize tamamen yeni bir durumla karşı karşıya kaldığımızda hangimiz en ufak bir tereddüt, en ufak bir korku göstermeden edebiliriz ki? İşte bu yüzden yazar, endişenin, ilk deneyimlere özgü, tamamen doğal bir duygu olduğunu çocuğa aktarmak ister. Ağaçların, denizin ve bilinmeyen yerlerin üzerinden uçtuktan sonra balon sonunda, palmiye ağaçları ve binbir renkte egzotik çiçeklerle çevrili, ev sahibi olarak Papağan Pancrazio’nun onları beklediği büyük bir ormanın kıyısına iner. Dostları, buradaki hayvanlarla arkadaşlık kurarken Giulio çekingenlik gösterip izlemekle yetinir. Maymun Susanna heyecanla bağırarak, Fil Elvis ve Aslan Leonardo en harika kükretişleriyle selamlar onları ve “dost” diye çağırarak sıcak bir karşılama yaparlar. Egzotik meyvelerden, turtadan ve havuçtan oluşan bir yemekten sonra orman hayvanlarını en çok heyecanlandıran an gelir çatar: Giulio meşe evini epey özlese de gerçekten de tuhaf bir yatak olan hamaklara yatıp uyuma zamanı gelir.

Karakterimizin çıktığı yolculuk bu kez, insani duyguların sınırlarını aşan bir kafa yormaya fırsat sağlar. Karakterimiz hem uzak bir yere gitmiş hem de yabancılar arasındadır. Bu durum aslında farklı alışkanlıkların ve farklı yerlerin karşı karşıya gelmesini betimlemektedir. Her ne kadar Costa, öykülerinde farklı türden hayvanlara yer verse de bahsettiğimiz kitapta anlatılan yolculuğun türü itibariyle bu fark daha da belirginleşir. Balonla yolculuk etmek zorunda olmak, gidilecek yere bilindik ulaşım araçlarıyla ulaşmanın zor olduğunu gösterir; ayrıca betimlenen hayvanlara göre doğal yaşam alanlarındaki farklılaşmayı görmemizi sağlar. Bir tavşan, bir fare, bir tilki ve bir kaz, mantıken bir aslanın, bir maymunun ya da bir filin yaşam alanına ait değillerdir.

“Le due lune a colori” dizisinde bulunan ve Giulio ile arkadaşlarının şehre ve dağa yaptıkları gezilerdeki eğlenceli deneyimleri anlatan iki kitap ise ayrıca anılmayı hak eder.

Tavşan Giulio, Ignazio ile Yolculukta kitabı, yanlarına Salyangoz Laura’yı da alarak macera olsun diye iki arkadaşın birlikte atıldıkları eğlenceli ve duygulu geziyi anlatmaktadır. Hafta sonunu birlikte geçirmek adına Giuılio’yu evden çıkmaya ikna etmek için her yolu deneyen arkadaşı kirpinin teklifi karşısında her kitapta olduğu gibi Giulio’nun yine biraz kafasının karıştığı ve sessiz kaldığı görülür. Giulio yolculuğa çıkmak istemese de bir yandan sürprizlerle dolu bir yolculuk fikri onu içine çekip ikna eder. Üç arkadaş, çıkınlarını hazırladıktan sonra artık otostop çekmeye hazırlardır. Giulio bu konuda tereddüt edip endişelense de Ignazio iyimserdir ve er ya da geç birinin duracağından emindir. Tam o sırada, Costa’nın yarattığı fantastik dünyada gerçekleşeceği üzere, nazik ve cana yakın Bay Lupo’nun sarı arabası görünür. Hızı ve müziği seven Bay Lupo onları çabucak bir çayıra kadar götürür ve geceyi orada geçirmeye karar verirler. Giulio, havuçlarını kızartmaya hazırlanırken karanlığın içinden gelen boğuk bir ses onu afallatır. Giulio’yu yerinden sıçratıp Ignazio’yu güldürerek tavşancıkla dalga geçmesine neden olan yarasa Pippo’dur. Dalga geçilmesi Giulio’nun hoşuna gitmez, bu yüzden de kırgın bir şekilde uyumaya gider. Ancak ertesi gün kalktıklarında, arkadaşının kırıcı sözleri geride kalmıştır; dostlar yolculuklarına devam ederler. Böylece yol kenarında otostop çekmeye devam ederler. Bu kez karşılarına Tilki Valeria çıkar, onları külüstür arabasıyla bir nehir kıyısına kadar götürür. Tam balık tutarlarken fırtına patlar ve üç arkadaş bir sığınak ararlar. Neyse ki Bay Lepre’nin lokantasında her zaman yer vardır. Leziz bir akşam yemeğinden sonra epeyce yorulmuş olan üç arkadaş yatmaya giderler; Ignazio şiddetli horladığından Giulio ile Laura uyuyamaz. Ertesi gün Bay Lepre onları meyve kamyonuna alıp yakınlardaki, çiçeklerle dolu bir tarlaya götürmeyi teklif eder. Kaz Caterina’ya vermek üzere çiçek topladıktan sonra artık bu üç gezginin eve dönmesi gerekmektedir. Dönüş yolu uzundur ve yürüyüş yorucudur; iki arkadaş, evlerini tekrar görecek olmanın getirdiği arzuyla birbirlerini cesaretlendirirler. Caterina ve Tommaso ile birlikte güzel bir akşam yemeği yedikten sonra yatma vakti gelir, Giulio’nun en sevdiği an gelmiştir, o zamana kadar yatağının hiç bu kadar yumuşak olduğunu fark etmemiştir.

Giulio ve arkadaşlarının maceraları burada sonlanmaz, ancak unutulmaz bir deneyim yaşamak için uzağa gitmeye gerek yoktur. Şehir oyalanmak ve eğlenmek için pek çok fırsat sunar. Giulio, pantolonunun artık dar geldiğini gördüğünde, gidip yenisini almaya karar verir. Tavşan Giulio Şehre Gidiyor adlı kısa öyküde Giulio bu kez, Caterina ve Tommaso’yla birlikte ve At Furio’nun üzerinde, yazarımızın memleketi olan Trieste’deki San Giusto tepesini belli belirsiz anımsatan bir çizim (bir kalenin hâkim olduğu neşeli bir köy görürüz) eşliğinde bir şehre doğru yola çıkarlar. Ve her saygın şehirde olduğu gibi burada da pek çok güzel dükkân vardır, öyle ki Giulio ile arkadaşları bu fırsatı alışveriş yaparak değerlendirirler. Yerel bir lokantada havuç ziyafeti çekip pazarda rahatlatıcı bir gezinti yaptıktan sonra dönüş zamanı gelir. Furio’nun eyeri üzerindeki yolculuk uzundur ve Giulio, sonunda evine dönmeye can atmaktadır; bu harika şehre geldiği için mutludur ama huzuruna ve temiz havasına hasret kaldığı, o çok sevdiği ormanında yaşamaktan daha büyük mutluluk duymaktadır.

Belirtilen eserler daha derinlemesine incelendiğinde, örnek kitapların her birinde tekrarlanan unsurlar olarak Nicoletta Costa’nın eserlerindeki yolculuk kavramına ilişkin çok daha ilgi çekici veriler gün yüzüne çıkar.

Öncelikle yolculuk “döngüsel”, hayati bir deneyim olarak karşımıza çıkar; tıpkı Thomas S. Eliot’un dediği gibi: “Başlangıcımdadır sonum / sonumdadır başlangıcım.”[5] Demek ki yolculuk, tam olarak başladığı noktada son bulan kapalı bir deneyim olarak zihinde canlandırılmıştır. Tavşan Giulio meşe evinin bir parçasıdır ve hep oraya geri döner. Ayrıca yolculuk, karakterde derin bir değişime, egonun iyileşmesine olanak sağlar. Yine Eliot’un dediği gibi: “Keşfetmeyi bırakmayacağız. Bütün gidişlerimizin sonunda ona ilk kez farklı gözle bakmak için tekrar başlangıç noktamıza döneceğiz.”[6] Bu söylemi kahramanımıza uyguladığımızda ne kadar doğru olduğunu görürüz, ayrılırken geride bıraktığı her şeyin gözüne daha farklı, daha iyi göründüğünü şaşkınlıkla keşfeder. Aslında, gerçekten değişen tek şey kahramanımızın bakış açısıdır; Proust: “gerçek keşif yolculuğu yeni manzaralar görmekle değil, farklı bir gözle bakmakla olur,”[7] der ve tam olarak bu nedenle Giulio’nun kişisel ve yaşamsal deneyimleri kendisi farkına varmasa da zenginleşir.

İncelenen yolculuklar farklı uzunluklara sahiptir; genellikle yirmi dört saat içinde yaşananları anlatmakla birlikte asla üç günü (Tavşan Giulio, Ignazio ile Yolculukta olduğu üzere) geçmez; çoğu durumda bir ulaşım aracından yararlanan (ve bu araç, Tilki Valeria’nın pembe arabası, Bay Lepre’nin meyve kamyonu, At Furio ya da sarı uçan balon gibi her duruma özel, kendine özgü bir araç olur) karakter için fiziksel bir yolculuk yaşanır. Bunların dışında öykülerin hangi mevsimde geçtiklerini de anlayabiliriz: Tavşan Giulio Yüzmeyi Öğreniyor kitabı yazın, Tavşan Giulio Karda kitabı kışın ve Tavşan Giulio, Ignazio ile Yolculukta kitabı ilkbaharda geçer.

Dikkat çekici hazırlıklara[8] verilen önemle sınırlar ve hudutlar ortadan kalkar; bir noktayla diğeri arasındaki mesafe ya da varış noktasına gidene kadar yolculuğun ne kadar süreceği hiç belirtilmemiştir. Ancak belirli bir zihinsel olgunluğa eriştikten sonra açıklığa kavuşacak uzay-zaman kavramlarını somutlaştırma becerisinden yoksun olan çocuğun zihninde yaşananların birebir kopyasıdır aslında bu zamansal yokluk.

Yolculuk, daha önce de belirttiğimiz üzere, bir öncüldür; genellikle kahramana ve öyküyü okuyan çocuğa çelişkili gelen bir durumun (sudan korkmak, karanlıkta kaygılanmak, tanımadığı bir yerde yaşadığı ızdırap) üstesinden gelmek üzerinedir. Bu durum yazarın ayın zamanda, belki de küçük okurlarına bile aşina oldukları çok kültürlülük gibi son derece güncel kavramları tanıtmakta kullandığı bir araçtır. Her ne kadar bazı çocuk kitaplarında eritme potası fikri tam anlamıyla netlik kazanmamış bir kavram olsa da Nicoletta Costa’nın kitaplarında tam anlamıyla gerçekleşmiş bir ütopyaya dönüşür. Kahramanımız Tavşan Giulio’nun farklı tür ve kökenlere sahip hayvanlarla birlikte olması farklı yapılara ve karakterlere sahip canlıların bir arada yaşamasının mümkün olduğunu gösterir ancak bunlar sadece iyimser bir bakış açısıyla yazılmamıştır. Çoğunlukla, çözülebilecek en iyi şekilde çözülen çatışmalar yaşanır (orman gezisinde yaşananları aktardığımız kısmı hatırlamak yeterlidir) ve bu da okuru, hayatı boyunca yüzleşmek zorunda kalacağı ve her zaman tek başına göğüs geremeyeceği engeller üzerine düşünmeye iter.

Açıkçası, Nicoletta Costa’nın sunduğu yolculuk özellikleri arasında Giulio’ya maceralarında kahramana eşlik edenlerin varlığı kuşkusuz göze çarpar. Yazar, yolculuğa yalız çıkmayı önermez; karakter, kendisi için en değerleri kişilerin (bizim örneğimizde dostlarının) yanında olmasına ihtiyaç duyar ve bu kişilerin her biri, (bir kere daha hatırlatalım) çocuk okuru temsil eden Giulio’nun kişiliğinin gelişmesinde temel rol oynar. Giulio’nun parçası olduğu arkadaş grubunda, aralarındaki en yetişkin, en bilge ve en sorumluluk sahibi kişi olan Kaz Caterina gibi bir karakterin varlığı göz ardı edilemez; ya da utangaç ve sakar Fare Tomasso’nun; yahut grubun en sevileni, en küçüğü ve aynı zamanda en savunmasızı olan Salyangoz Laura’nın aksine en tembel, en huysuz ve en hareketli Kirpi Ignazio’nun varlıkları görmezden gelinemez. Sonuç olarak bu grup, olay örgüsünde temel rol oynayan çok renkli ve bir o kadar da ilgi çekici karakterlerden oluşur.

Ancak en önemli yolculuk, okuyarak gerçekleştirilir. İki farklı zamanda gerçekleşse bile hem okurun hem de yazarın paylaştığı eşsiz bir andır bu. Bir söyleşi sırasında Dacia Maraini, okurun büyük bir sorumluluğu olduğunu belirtmiştir; çünkü kitabı baştan yazan kişi okurdur ve hatta çocuk okur düşünüldüğünde bu anlatıyı “yeniden yaşaması” mümkün olduğundan üzerine tekrar düşünecek kişidir. Her hâlükârda, nerede ve nasıl olduğunun önemi yoktur; Konstantinos Kavafis’in harika dizeleri kendi içinde önemli bir gerçeği barındırır ki aynı zamanda Nicoletta Costa’nın her bir öyküsünün özü de budur: “Yola çıktığında (…) / Yol uzun olsun / Verimli maceralar ve deneyimlerle geçsin diye ummalısın.”[9]

KAYNAKÇA

  • ASCENZI ANNA (düzenleyen), La letteratura per l’infanzia oggi, V&P Università, Milano, 2002
  • BRUNELLI ANNALISA, PASQUALE GIOVANNA, Le facce della diversità nella letteratura infantile, (nº74, yıl 2000), www.accaparlante.it
  • CALCATERRA ROSA MARIA, Fantasia e immaginazione.Tracce di un percorso semantico, www.unesco.it
  • CAMAIONI LUCA (düzenleyen), Acquisizione e sviluppo del linguaggio, da Sviluppo del linguaggio ed interazione sociale, Il Mulino Yayınevi, Bologna, 1975 (makale, CILD (Centro Italiano di Logopedia Dinamica (İtalya Dinamik Dil Tedavisi Merkezi)) tarafından çevrimiçi olarak yayımlanmıştır, Milano, 15 Haziran 2006)
  • CAMBI FRANCO, ROSSI GAETANA, Paesaggi della fiaba.Luoghi, scenari, percorsi, Armando Yayınevi, Roma, 2006
  • CORRADO ROSA, Lungo i sentieri della fantasia, Aracne Yayınevi, Roma,2002
  • COSTA NICOLETTA, Giulio Coniglio impara a nuotare, Franco Panini Ragazzi Yayınevi, Modena, 2003
  • COSTA NICOLETTA, Giulio Coniglio sulla neve, Franco Panini ragazzi Yayınevi, Modena, 2003
  • COSTA NICOLETTA, Giulio Coniglio in gita nel bosco, Franco Panini Ragazzi Yayınevi, Modena, 2004
  • COSTA NICOLETTA, Giulio Coniglio e gi amici lontani, Franco Panini Ragazzi Yayınevi, Modena, 2005
  • COSTA NICOLETTA, Giulio Coniglio va in città, Franco Panini Ragazzi Yayınevi, Modena, 2002
  • COSTA NICOLETTA, Giulio Coniglio in viaggio con Ignazio, Franco Panini Ragazzi Yayınevi, Modena, 2005
  • ECO UMBERTO, Lector in fabula. La cooperazione interpretativa nei testi narrativi, Tascabili Bompiani Yayınevi, Milano, 1979 (bölüm. 3 –Il lettore modello-, bölüm. 4 –Livelli di cooperazione testuale).
  • KAVAFIS KONSTANTINOS, Poesie, 1997, Mondadori Yayınevi, Milano
  • LOLLO RENATA, Sulla letteratura per l’infanzia, La Scuola Yayınevi, Brescia, 2003
  • PENNAC DANIEL, Come un romanzo, Universale Economica Feltrinelli Yayınevi, Milano, 1993
  • PROUST MARCEL, Alla ricerca del tempo perduto, 2006, Mondadori Yayınevi, Milano
  • STEARN ELIOT THOMAS, La terra desolata – Quattro Quartetti, 2003, Feltrinelli Yayınevi, Milano
  • TARANTELLO LETIZIA (düzenleyen), Per saperne di più sui bambini e la lettura, Biblioteca Centrale Ragazzi Roma Kütüphanesi, www.aib.it/aib/npl/bibliogr01.htm
  • THUBRON COLIN, Verso l’ultima città, 2006, TEA Yayınevi
  • VALENTINO MERLETTI RITA, La rappresentazione della vita quotidiana nei libri per bambini, www.natiperleggere.it ve www.regionepiemonte.it
  • VALENTINO MERLETTI RITA, Tutti diversi e tutti uguali: educazione alla multiculturalità, Nati per leggere-Regione Piemonte, www.natiperleggere.it ve www.regionepiemonte.it

İtalyancadan Türkçeye Çeviren: S. İpek Ortaer Montanari

Çeviri Editörü: Fatih İkiz

Kaynak Metin: (Çevrimiçi) https://www.academia.edu/36351234/IL_VIAGGIO_NELLA_LETTERATURA_DI_NICOLETTA_COSTA_TRA_FANTASIA_E_REALT%C3%80 , 29.04.2024

  1. Salamanca Üniversitesi
  2. Colin Thubron, To the Last City (Chatto & Windus Yayınları, 2002) adlı kitabında “yolculuk DNA’mıza işlemiştir” der.
  3. 10 Mart 1998 tarihinde Rai Educational kanalındaki Il Grillo adlı programda bir grup öğrenci Dacia Maraini’yle bir söyleşi gerçekleştirmiştir. Bu söyleşiye www.filosofia.rai.it adresinden ulaşılabilir.
  4. A.g.e.
  5. Thomas Stearn Eliot, La terra desolata-Quattro Quartetti (Four Quartets, The Waste Land) , 2006, Feltrinelli Yayınevi, Milano.
  6. A.g.e.
  7. Marcel Proust, Alla ricerca del tempo perduto (Kayıp Zamanın İzinde), 2006, Mondadori Yayınevi, Milano.
  8. Bu açıdan Isabelle Eberhardt’ın açıklaması bana ilginç gelir: “(…) yola çıkmak tüm eylemlerin en güzeli ve en cesurudur.”

  9. Konstantinos Kavafis, Poesie kitabından Ithaka, 1997, Mondadori Yayınevi, Milano.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top