Gizem E. Bulut
Kalp Ağır Bir Yüktür[1]
Anime, Japon sanatçılar tarafından oluşturulan animasyon filmleridir. Kaynağını Japon çizgi romanı olan mangalardan, Japon mitolojisinden ve geleneklerinden alan animeler olduğu gibi farklı kültürler de animelere kaynaklık edebilmektedir. Uyarlama animelerin senaryolarına, Japonların günlük yaşayışlarını yansıtacak eklemeler yapılır. İlk Japon animasyonu, 1907 yılında yapıldığı tahmin edilen Katsudo Sashin’dir (Şan Telci 2010). Erken dönem örnekleri denebilecek animasyon çalışmaları, İngiliz ve Fransız, ilerleyen yıllarda da Amerikan sinemasının etkisi altındadır. 1960’lı yıllara gelindiğinde sanatçılar, kendi özgünlüklerini yakalayarak Japon animesini yerelden evrensele taşırlar. Ülkemizde de yayınlanan Şeker Kız Candy, Pokemon, Sailor Moon gibi animeler bütün dünyada ilgi görmüştür. Şeker Kız Candy, Sailor Moon daha çok kız çocuklarının ilgisini çeken “shoju” tür animelerdir. “Shounen” olarak adlandırılan macera ve savaş odaklı animelere Pokemon, Death Note, Naruto örnek olarak verilebilir. Yaşça küçük çocuklar için hazırlanan “kodomo”lar eğitici içeriğe sahiptir. Teknolojinin gelişmesiyle “mecha” tür animeler ortaya çıkar ve Astro-Boy bu animelerin ilk örneğidir. Animeler, sadece çocuklar ve gençler için yaratılmamaktadır. Yetişkinlere uygun olan ve erotizm odaklı konular içeren “yaoi”, “yuri”, “hentai” gibi anime türleri de bulunmaktadır.
Anime yapım şirketlerinden biri olan Ghibli Stüdyoları, uzun metraj animeleriyle dünya çapında ün kazanır ve çeşitli ödüller alarak başarı gösterir. Farklı yapım şirketlerinde çalışan Hayao Miyazaki ve Isao Takahata ile yapımcı Toshio Suzuki, özgün çalışmalar yaratabilmek için 1985’te bir araya gelerek Ghibli Stüdyolarını kurarlar. 1986 yılında yayınlanan Laputa: Gökteki Kale yeni yapım şirketinin ilk çalışması olur. Ghibli Stüdyolarının başarısı Japonya sınırlarını aşar. Ruhların Kaçışı Oscar ödülü (2001) başta olmak üzere sayısız ödül kazanır (Le Blanc ve Odell 2011).
Stüdyo Ghibli’nin kurucularından Hayao Miyazaki yapımcı, yönetmen, senarist ve yazar kimlikleriyle başarılı filmlere imzasını atar. Hayao Miyazaki’nin filmlerinde çevrecilik, sürdürülebilirlik, uçmak ve sihir, ötekileştirme ve ırkçılık, yaratıcılık, mitoloji gibi konu ve temalar öne çıkmaktadır. Miyazaki, ilham aldığı kaynakları özgün fikirleriyle daha ileri boyutlara taşır. Onun ele aldığı ve işlediği karakterler, kendi hikâyeleri içerisinde gelişen, değişen ve olgunlaşan karakterlerdir. Olgunlaşma temalarını genellikle, kadın karakterler üzerinden işlemiştir. Güçlü ya da zaman içerisinde güçlenen kadınlar, başa çıkmak zorunda olduğu sorunlarla karşılaşır. Bunlarla mücadele edecek gücü de içlerinde bulurlar. Miyazaki toplumsal yaşam açısından, geleneksellik ve modernizm arasında bir denge kurar. Güç elde etme arzusunda olup yıkımlara neden olan ya da benliklerini unutan/unutma noktasında olan erkek karakterleri kurtarmak için yolculuğa çıkan, kadın karakterler olur. Mekânlarda kırsalı ve doğayı çokça kullanır. Bu da doğaüstü imge ve motiflerin kullanımını kolaylaştırırken görsel şölenlere de imkân verir. Miyazaki’nin filmlerinde gökyüzü ve uçmak da oldukça önemlidir. Kimi zaman bir savaş alanı olan gökyüzü kimi zaman da kahramanlarının umut kaynağı olan zeplinlere ev sahipliği yapar.
Stüdyo Ghibli, Diana Wynne Jones’un kaleme aldığı fantastik bir roman olan Yürüyen Şato’yu 2004 yılında animeye uyarlar. Senarist ve yönetmen koltuğuna da Hayao Miyazaki geçer. Ödüllü bir eser olan Yürüyen Şato, fantastik bir romandır. Fantastik kurgulu romanlar yapısökümüne uğratılırken fantastik kişiler ve mekânlar, tılsımlı nesneler, yolculuk, kaçış ve uzaklaşma, kararsızlık gibi kodlara göre incelenir (Dumanlı Kadızade ve Bulut 2021). Yürüyen Şato’da da Howl adlı büyücünün yaşadığı fantastik bir mekân aynı zamanda da tılsımlı bir nesne olan şato, bir ateş cini olan Calcifer’in sihriyle hareket etmektedir. Howl, güçlü ve yakışıklı bir büyücüdür. Hizmetinde olduğu farklı ülkelerin kralları vardır. Her ülkeye açılan bir portal, şatonun kapısıdır. Kötülükler Cadısı tarafından lanetlenen Sophie, kırsalda yürüyüp duran şatoya doğru bir yolculuğa çıkar. Esasında, kendi gerçekliğinden kaçış ve hayatın acımasızlığından da uzaklaşmadır biraz da. Bütün bu ögeler fakat, en çok da yürüyen bir şatonun varlığı, romanın animeye uyarlanması konusunda Miyazaki’yi heyecanlandırır ve emekliliğini rafa kaldırır. Her tasarımcının bir rüyası olan şatoya, “Miyazaki’nin kimlik ve insanlıkla ilgili temaları eklenince, ama daha önemlisi, Laputa: Castle in the Sky’da olduğu gibi, öyküyü gerçek dünyaya tepkiler şekillendirince senaryo kaynak romandan biraz daha farklı bir doğrultuya yönelmiştir” (Le Blanc ve Odell 2011: 123). Miyazaki, Howl’un Yürüyen Şatosu’nu çekmeye başladığı zaman ABD, Irak’ı işgale başlamıştır. Savaş karşıtı biri olan Miyazaki, çekmekte olduğu animedeki savaş sahnelerinde Irak’taki savaştan etkilenir (Le Blanc ve Odell 2011). Böylelikle öfkesini sanatına yansıtarak tepkisini, anime yoluyla kitlelere ulaştırabilir.
Howl’un Yürüyen Şatosu adlı animede, komşu ülkelerin savaşta olduğu bir atmosfer yer alır. Sophie, babasını kaybetmiş ve annesiyle yakın ilişki kuramayan 18 yaşlarında genç bir kadındır. Şapkacıda çalışan Sophie, içe dönük bir karakterdir. Diğer insanlarla mesafelidir ve içinden geldiği gibi davranmada çekimserdir. Fırında çalışan kız kardeşini ziyaret için yola koyulduğu bir gün, askerler tarafından yolu kesilir. Savaş ortamı olduğundan askerî geçitler yapılmaktadır. Gökte savaş uçakları vardır. Sophie’yi rahatsız eden askerlerden, Howl kurtarır. Genç kızların kalbini yediği söylentisi yayılan büyücü Howl, Sophie’ye çok nazik davranır. Kötülükler Cadısı’nın adamları Howl’u takip etmektedir. Sophie’yi kıskanan cadı, onu bulur ve yaşlılık büyüsü yapar. Bu lanet, Sophie’nin başına gelenleri bir başkasına anlatmasını da engellemektedir. Yaşlı haliyle eski düzenine devam edemeyeceğini anlayan Sophie, Howl’u bulmak için kırsala doğru bir yolculuğa çıkar. Yürüyen Şato’yu bulur ve ateş cini Calcifer, Howl ve onun yardımcısı Markl’la şatoda yaşamaya başlar. Sophie, yaşlı bedeni içerisinde düşündüklerini rahatça söyleme özgürlüğüne erişir. Howl, Sophie’nin lanetini anlar. Aralarında bir aşk doğar. Fakat, savaşın yoğunluğu artar. Howl, kuş formuna girip savaşmaktadır. İnsan bedeninden uzaklaşması, insanlığını unutup canavarlaşmasına neden olmaktadır. Sophie’nin şefkati ve saf sevgisi, Howl’u iyileştirir. Aynı zamanda da savaş son bulur.
Edebiyat ve sinema, yaşamı farklı açılardan aynalar. Bireyin çatışmalara çözümler getirerek erginlenme ve kimliğini bulma süreçleri, kurgulardaki kahramanlarda da gözlemlenir. Bu çalışmada, animenin başkişileri olan Howl ve Sophie’nin kişilik gelişiminin Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı bağlamında analizi amaçlanmaktadır.
Erikson ve Psikososyal Gelişim Kuramı
Bireylerin gelişimsel süreçleri açıklanırken psikologlar, birbirinden farklı kuramlara göre incelemeler yapmıştır. Erikson, bireyin gelişimi üzerindeki etkiyi sosyal bağlam üzerinden açıklamıştır (Demir 2010). Psikososyal Gelişim Kuramına göre birey, yaşamının sekiz farklı parçasında sekiz farklı krizle karşılaşır ve bunlara çözümler bulmaya uğraş verir. Her evrenin belirli bir zamanı olsa da başlaması ve sona ermesi, krizlerin ortaya çıkması ve çözülmesi, bireye göre değişir; zaman, mekân ve kültürel farklılıkların etkisi ise kaçınılmazdır. Birey, kişisel ve sosyal olgunlaştıkça ardıl bir şekilde, psikososyal krizlerden geçer. Fakat bunları bunalım ya da felaket değildir, onun yerine; her psikososyal gelişim evresinde birey, çatışmalarını çözer ve bu durumu kimliğini güçlendirmek için bir fırsat olarak görür (Kılıç 2021). Bununla birlikte çözümler her zaman tek yönlü yani olumlu değildir. Olumlu ve olumsuz çözümler seçilebilir. Bireyin seçimi, bir sonraki evreyi kolaylaştırır ya da zorlaştırır (Demir 2010). Psikososyal Gelişim Kuramına göre belirlenen sekiz temel evre; temel güvene karşı güvensizlik, özerkliğe karşı kuşku ve utanç, girişimciliğe karşı suçluluk, çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu, kimlik kazanmaya karşı rol karışıklığı, yakınlığa karşı yalıtılmışlık, üretkenliğe karşı durgunluk, ego bütünlüğüne karşı umutsuzluk olarak sıralanır.
Bu çalışmada, psikososyal kişilik gelişimi evrelerinden çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu, kimlik kazanmaya karşı rol karışıklığı, yakınlığa karşı yalıtılmışlık evrelerine odaklanılacaktır.
Çalışkanlığa Karşı Aşağılık Duygusu
Kendi başına bir birey olduğunu fark eden çocuk, nasıl bir insan olacağını öğrenme çabasına girer. Başarı ve aşağılık duygusunun iki farklı ucunu deneyimlemek 6-12 yaş grubunun krizidir. Bu dönemde çocuklar, ailelerinden bağımsız olarak toplumun bir parçası olur. Eğitim almak için görev ve sorumluluklarla yüklenir. Çocuk, artık üreterek, azim geliştirerek, bilgiler edinerek tanınmak ve takdir görmek ister. Fakat, bu aşamadaki tehlike, kendinden, sorumluluklarından ve görevlerinden bir yabancılaşma gelişme durumudur. Bir önceki evrede çatışmanın yetersiz çözümünün de etkisiyle, aşağılık duygusu oluşabilir (Erikson 1994). Kimlik gelişimi süreci devam eden çocuk, becerilerini keşfederken yeterliliğini sorgular, içinde bulunduğu toplumdaki değerini anlamaya çalışır. Bu açıdan yeterlilik ve umutsuzluk arasındaki dengeyi kurmak, takdir edici bir aile ve eğitim ortamıyla mümkündür.
Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karışıklığı
Çocukluktan ergenliğe geçişte fiziksel gelişim öne çıkar. Bunun doğrultusunda, bireyin psikososyal gelişimi de etkilenir. Değişen ergenler, başkalarının gözünde kim ve nasıl olduklarını daha fazla önemsemeye başlar. Önceki evrelerde gelişen hayaller ve oluşturulmaya çalışılan kimliğin karşısında, toplumsal beklentiler belirir. Ergen birey, kim olduğunu belirlemeye çalışırken gelecekte ne olacağına da karar vermeye uğraşır. Toplum içindeki yerini bulmaya çalışırken bir kimlik bunalımı ortaya çıkar. “İnsan varoluşunun sosyal ormanında, kimlik duygusu olmadan hayatta olma hissi yoktur” (Erikson 1994: 130).
Kimlik karmaşasının olumlu sonuçlanmasıyla ergen, ben kimim, sorusuna tatmin edici yanıtlar verip toplumdaki yerini ve değerini bulur. Olumsuz sonuçlanmasındaysa kimlik dağınıklığı, kimlik karmaşası ve ters kimlik ortaya çıkar. Kimlik karmaşası, rollerin birbirine girmesidir. Kimlik arayışında, beklentiler ve çevrenin etkisiyle bir kararsızlık yaşar ergen birey. Bunalım, taşkınlık, ruhsal çökkünlük gibi belirtiler gösterir. Kimlik dağınıklığında bir arayış yoktur, ergen kendine biçilmiş olanı devam ettirmeye çalışır fakat yine de bir kararsızlık hali görülür. Ters kimlik statüsündeki ergenler, toplumsal beklenti ve rollere karşı bir kimlik oluşturmaya uğraş verir. Erikson’a göre ergenler; eğer kimlik gelişimini olumlu ve kabul gören bir ortamda tamamlayamıyorsa, hiçbir şey olmaktansa kötü ya da topluma ters bir seçeneği tercih edebilir (Morsünbül 2010).
Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık
Psikososyal Gelişim Kuramına göre, ergenliğin ardından kriz durumu yakınlık-yalıtılmışlık uçlarında gözlemlenir. Bu dönemde, egonun güçlenmesiyle önem kazanan duygu, sevgidir. Birey artık, genç yetişkin olarak sevgiye ve güvene dayalı uzun süreli ilişkiler edinmeye odaklanır. Bireyin, bir önceki evreleriyle bağlantılı olarak kendini başkalarına açan ve öz güven/başkalarına güven geliştirebilen, yakınlık kurabilen bir genç yetişkin olur. Fakat, kimlik arayışı kararsız ve tutarsız bir şekilde sonuçlanan bireylerde, içe kapanma ve yalıtılmışlık gözlemlenir. Kimliğinden emin olmayan insanlar ya psikososyal yakınlıktan çekinirler ya da anlamsız ilişkiler kurarak umutsuzca bir tatmin arayışına girerler. Bu durumun tersinde, olgun yakınlık gerçekleşir yani karşılıklı güvene ve sevgiye dayalı bir ilişki kurulur. Birbirine eşit olan iki birey arasında, uzlaşı ve fedakârlık, bağlılıkla sonuçlanır (Oğuz-Duran 2017).
1.Howl’un Kişilik Gelişimi
Yürüyen Şato’nun ev sahibi Howl, genç bir büyücüdür. Görünüşüne oldukça önem vermekte ve kadınlar tarafından yakışıklı bulunmaktadır. Genç kızların ilgisini çekerken onlar için bir korku ögesidir; çünkü onun genç kızların kalbini yediği söylentisi yayılmıştır. Howl, Mavisakal adlı peri masalı kahramanını çağrıştırır. Howl, başka ülkelerde büyücü Jenkins ve Pendragon olarak da anılmaktadır. Farklı krallıklara hizmet sunmasından ötürü kendini güvence altına almak amacıyla gerçek kimliğini gizlemektedir. Gösterişli, kendini beğenmiş ve kötücül bir karakter izlenimi oluşturan Howl, Sophie’yle tanıştığında ona nazik davranır. Savaşta, kuş formuna dönüşerek kendi gibi büyücülerle savaşır. Sophie’yle ilişkisi geliştikçe sevgi ve fedakârlığı tattıkça, gerçek kimliğini bulmaya başlar Howl.
1.1.Çalışkanlığa Karşı Aşağılık Duygusu
Howl’un ailesi hakkında anime boyunca yeterli bilgi yer almamaktadır. Ergenlik öncesi okul çağı döneminde, amcasıyla yaşadığı eve dair anılar gösterilir. Madam Suliman’ın çırağı ve vârisi olarak gördüğü kişidir Howl. Eğitmeninin, değerli ve yetenekli olduğunu söylemesine rağmen kendini yetersiz hisseden Howl, Calcifer’le tanışır ve bir anlaşma yapar. Kalbini onunla paylaşır ve yaşamları birbirine bağlanır. Calcifer’in gücüyle Howl daha da güçlenir. Ateş cini aynı zamanda, şatonun hareket ve enerji kaynaklığını yapar. Çalışkanlığa karşı aşağılık duygusunun hâkim olduğu dönem yeterlilik ve yetersizlik çizgisinde ilerler. Ailesinden yeterli ilgiyi ve takdiri göremeyen Howl, krizini çözerken Calcifer’den yardım almayı uygun bulur. Calcifer’in gücüyle, kendini daha yeterli hisseder. Fakat Howl, güçlü bir çözüm bulamadığı için yani, gücünü ve yeterliliğini Calcifer’e bağladığı için bir sonraki evrede zorlanır.
1.2.Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karışıklığı
Birbirine karşı savaşan krallıklar için çalışan Howl, kendini koruma yöntemi olarak farklı isimlerle anılmayı seçmesi, aynı zamanda bu kimlik kazanmaya karşı rol karışıklığıdır. Madam Suliman, tek bir krallığa sadakat göstermesini ve onun için çalışmasını ister. Sözünü dinlerse ateş ciniyle yaptığı anlaşmayı bozma yolunu da öğreteceğini söyler. Aksi durumda Howl, cezalandırılacaktır. Onun tek istediğiyse özgürlüktür, yani kimlik bunalımını çözmektir.
Kimlik karmaşasının yaşandığı bu dönemde, dış görünüş de önemlidir bireyler için. Howl, alımlı ve yakışıklı olmaktan insanların dikkatini çekmekten hoşlanır. Sophie, temizlik esnasında banyodaki boya tüplerinin yerlerini karıştırır. Howl banyodayken saçının istemediği bir renge boyandığını fark eder. Aşırı tepkiler verir. “Öleyim daha iyi. Güzel olmadıktan sonra yaşamanın ne anlamı var?” (46’.40’’) cümleleriyle histeri krizi yaşar.
Howl, yaş olarak ergenlik çağını geçmiş bir genç yetişkindir fakat erginleşememiştir. Yeterlilik ve yetersizlik evresini sorunlu bir şekilde tamamladıktan sonra, kimlik karmaşası yaşamıştır. Meslek olarak büyücülüğü seçse de çıraklığını yaptığı Madam Suliman’dan kaçmıştır. Farklı isimler alarak farklı krallıklar için çalışır. Savaştan hoşlanmasa da bir taraf olması gerekir ve kendi ırkına karşı mücadele eder. Savaş alanında kuş formuna girer. Savaş, kime ve neye karşı olursa olsun insanların kalplerindeki kötücül yanı ortaya çıkarmaktadır. Ateş cini Calcifer, farklı canavarla dönüşen büyücülerin insan yanlarını unutacaklarından endişe eder. Howl, savaşmaktan geri döndüğünde dev bir kuş bedenindedir hatta, neredeyse yok olmuş bir gölge halindedir. Kanlı ayak izleri bırakarak odasına sığınır. Odası, Howl’un bilinçaltını simgeler. İçerisi çeşit çeşit eşya, oyuncak ve hazinelerle doludur. Fakat bu odanın içinde, yaralı bir kuş bedeniyle oturur. Howl insan yanını yani gerçek kimliğini bulmakta zorlanır.
1.3.Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık
Kimlik karmaşası devam eden Howl, genç kadınlarla derin bir bağ kuramaz. Umursamadığı kadınlar olduğu gibi derin acı çektiği ayrılıkları da olur. Sophie’nin aslında genç bir kadın olduğunu bilir Howl, Geceleri Sophie’nin üzerindeki lanetin etkisi geçer. Buna rağmen Howl, Sophie’ye olan duygularını kabullenmez. Onunla bağ kurmaya hazır değildir.
Howl, mücadele etmektense kaçmayı tercih eden bir karakterdir başlarda. Hatta, Madam Suliman’la görüşüp onu Howl’dan vazgeçmesi için ikna etmek amacıyla, Sophie’yi saraya gönderir. Yaşlı bir kadın bedeninde, Howl’un annesi olarak tanıtır kendini Sophie. Fakat, Howl da onun ardından saraya gider. Madam Suliman’a karşı kendisini savunan Sophie’den çok etkilenir. Fedakârlığın ve gerçek sevginin ne olduğunu ilk kez görmektedir. Bencilliğini, güvensizliğini, bunalımlarını bir kenara bırakmaya çalışsa da savaş devam etmektedir. Howl, Sophie’yi mutlu etmek için şatoyu Sophie’nin kasabasına taşır. Bir saldırı sonrasında da onu gizli bahçesindeki eve götürür. Orada güvende olmasını ve rahat yaşamasını ister. Sophie’yle kurduğu bağ, Howl’un hem kendine hem de bir başkasına güven geliştirebilmesini sağlar. Böylelikle Howl, kimlik bunalımını çözmeye başlar. “Kaçmaktan bıktım. Sonunda korumak istediğim biri buldum,” (60’.34”) cümlelerini kuracak kadar da bağlılık ve yakınlık geliştirir. Howl, yetersizliğini, korkularını, bencilliğini bir kenara bırakıp savaşı sonlandıracak bir hamle yaparak bomba yüklü uçaklara saldırır.
2.Sophie’nin Kişilik Gelişimi
Sophie, 18 yaşlarında gösterişten uzak, ürkek ve çekingen genç bir kızdır. Babasını kaybetmiştir, annesiyse oldukça ilgisiz bir ebeveyndir. Sophie, çalıştığı şapkacıdan pek çıkmayan biridir. İnsanların özellikle de erkeklerin ilgisini çekmek istemez. Kız kardeşi Lettie’yse Sophie’nin tam tersidir. Kötülükler Cadısı tarafından kara büyüye maruz kalan Sophie, yaşlı bir kadına dönüşür. Henüz kimliğini bulmaya çalışan bir ergen olan Sophie, yaşlı bir kadın bedenine hapsolsa da kendi gibi olma ve içinden geldiği gibi davranma konularında özgürleşir.
2.1.Başarıya Karşı Aşağılık Duygusu
Sophie’nin çocukluk anılarına dair sahneler yer almaz anime boyunca. Fakat, anlatılanlardan yola çıkarak kendini yeterli biri hissedemediği anlaşılır. Okul çağı dönemde bireyler, yetkin olduğu becerileri bulmak ve övgüye değer ürünler ortaya koymak ister. Ebeveynleri ve öğretmenlerinin takdirini kazanmak, çocukların yeterli hissetmesini sağlar. Sophie, yaptığı şapkaları beğenmez. Temizlik yapmaktan başka pek bir işe yaramadığını düşünür. Annesi tarafından ihmal edilmesi ve dikkat çekici kız kardeşinin gölgesinde kalması Sophie’nin yeterlilik duygusunu geliştirememesine neden olur. Bu durum da bir sonraki evrelerin krizlerinde ve çözümünde sorunlar yaşamasına neden olur.
2.2.Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karışıklığı
Sophie, güzel olmadığını düşünür. Yaşına uygun olmayan giysiler giyer. Şık şapkalardan takmayı dener fakat, bunları kendine yakıştıramaz. Kızların Howl hakkındaki konuşmalarını dinler, yakışıklı ve kalpsiz büyücüye merak ve hayranlık duyar. Bir yandan da korkar. Kendisini rahatsız eden askerlerden Howl kurtarır. Yaşadığı kısa macerayı kız kardeşine anlattığında Lettie, onun kalbini ele geçirmesinden endişelenir. Sophie’nin “Endişelenme. Howl hep güzellerinden peşindedir,” (08’.02”) demesi, ergenlerin fiziksel görünüşlerini beğenmediği ve öz güvensizlik yaşadığı dönemi ifade eder. Sophie, kimlik dağınıklığı yaşamaktadır. Tekdüze ve çabasız bir hayatı vardır. Fakat, Kötülükler Cadısı’nın yaşlılık lanetinin ardından bulunduğu kasabayı ve yaşamı terk eder. Bu da Sophie’nin erginleşme yolculuğunu başlatır.
Kim olduğunu ve kim olmak istediğini bilemeyen Sophie’nin önce bedeniyle barışması gerekir. Lanet yüzünden 90 yaşında yaşlı bir kadın bedenindedir. Bu durum, Sophie’ye bir özgürlük alanı tanır. Çünkü onun deyimiyle “Yaşlı olmanın en iyi yanı kaybedecek pek bir şeyinin olmamasıdır” (60’.23”). Kırlara çıktığı yolculuğun sonunda Yürüyen Şato’yu bulan Sophie Howl, Calcifer ve Markl’la birlikte yaşamaya başlar. Her yeri temizler, düzenler ve şatoyu bir eve çevirir. Kendini daha rahat ifade etmeye ve çekinmeden konuşmaya başlar. Manzaranın keyfini çıkarır. Rol karışıklığı yaşarken bir yere aidiyet geliştirebilir. Yaşamdan keyif almanın yollarını bulabilir. Fakat Howl’a âşık olmaya başladıkça rol karmaşası yaşamaya da devam eder. Cadının laneti, Sophie’nin kendine güvendiği zamanlarda etkisini yitirir. Madam Suliman’a karşı Howl’u savunduğunda ya da Howl’un gizli bahçesinde büyülendiğinde. Fakat, kendine karşı güvenini yitirdiğinde yeniden yaşlı bedene döner. Madam Suliman tarafından büyülenen ve güçleri elinden alınan Kötülükler Cadısı, yaşlı ve sağlıksız bir büyükanneye dönüşür. Sophie, ilgisini ve sevgisini kendisine kötülük yapan bu cadıya verir.
Howl’un savaştığı ve Calcifer’in güçten düştüğü bir sahnede şato yıkılır. Sophie, ateş cininden şatoyu yürütmesini ister. Güçsüz olduğu için Sophie’den bir parçasını vermesini ister. Sophie de uzun örgü saçından vazgeçer. Calcifer, saçı yutar ve güçlenir. Sophie’nin uzun örgülerinden vazgeçip kısa saçlarıyla kalması tamamen erginlenmesini sağlar.
2.3.Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık
Sophie’nin kimlik dağınıklığı yaşaması ve kendini beğenememesi, duygusal ilişkilere hazır olmamasına neden olur. Bir erkekle ilişki kurabilmeyi kendi için mümkün göremez, bağlılık geliştiremez. Bu tutum aslında diğer bütün insanlara karşı da böyledir. Kendini açabileceği, herhangi bir yakın kız arkadaşı yoktur. Howl’la tanıştığında ondan etkilense de sevgisine karşılık bulabileceğini hatta Howl’un kalbini yiyebileceğini bile ihtimal vermez. Fakat, şatoda yaşamaya başladığında görünenin ardındaki Howl’u tanımaya başlar. Ona âşık olur. Fakat, güzel olmadığını ve temizlikten başka bir şeyin elinden gelmediğini düşündüğü için Howl’un sevgisine ve ilgisine de güvenemez.
Howl’un savaş alanından dönüp Calcifer ve Sophie’nin güvende olup olmadığını kontrol ettiği sahnede, Sophie savaşmaya devam etmemesini ister. Fakat Howl da değişmiştir. Korumak istediği birinin olması yani Sophie’nin varlığı Howl’u daha cesur biri yapmıştır. Bu sahnede, Sophie Howl’un aşkına inanır. Onu bulmak ve korumak için Calcifer’e saçını verdiğinde Sophie, kimlik bunalımını çözmüştür, yakınlık kurabilmek için sevdiği adama kavuşmak için fedakârlık yapmıştır. Şatonun parçalandığı bir sahnede, Sophie Howl’u tamamen kaybettiğini düşünür. Howl tarafından Sophie’ye daha önce verilmiş yüzük harekete geçer ve yön göstererek kapıyı işaret eder. Kapının ardında karanlık bir koridorda ilerler Sophie. Bu hem rahim düşlemidir yani anne karnının güvenli alanına dönüştür hem de geçmişe bir yolculuktur. Zamanda bir kırılma gerçekleşir. Howl’u gerçekten bulmak isteyen Sophie, geçmişe, çocuk Howl’a gider. Howl’un Calcifer’le tanıştığı ve anlaşma yaptıkları sahne gösterilir. Tam bu anda, zamansal kıvrılma bozulur, Sophie karanlık bir boşluğa düşer. Howl ve Calcifer’e seslenir. “Ben Sophie, Bekle beni. Senin için geri geleceğim. Söz veriyorum,” (60’.47”) cümlelerini kurar.
Howl ve Sophie arasındaki ilişki, geçmiş ve gelecek arasındaki bu bağ sayesinde güçlenir. Sophie, güçten düşmüş Calcifer’i alır ve Howl’un kalbine yerleştirir. Calcifer özgür bir yıldız çocuk olarak yeniden gökyüzüne yol alır. Howl da kendine gelir. Cesaret, fedakârlık, azim, sevgi ve aşk ile Sophie ve Howl birbirine yakınlık geliştirir, bağlılık kurar.
Sonuç Yerine
Manga ve animelerin izlerkitlesi, gün geçtikçe artmaktadır. Animeler, edebiyatın ve sinemanın birleştirici noktası haline gelir. İnsan, insanın gelişimini ve toplumu merkezine alan sinema, psikolojiden ayrı düşünülemez. Bu açıdan, sinema filmlerini psikoloji kuramlarıyla analiz etmek, insanların gelişimlerine yönelik tespitlerde bulunmakta bir araç olarak kullanılabilir.
Hayao Miyazaki, eserlerini yaratırken güçlü gözlemlerinden faydalanır. Howl’un Yürüyen Şato’su animesinde de başkişiler Howl ve Sophie, kurgu içerisinde karşılaştıkları engellerle başa çıkarak değişir, dönüşür ve olgunlaşır. Bu karakterlerin kimlik gelişimi, Erikson’un ortaya koyduğu psikososyal gelişim kuramının krizleri ve çözümlerine uygun bir şekilde gerçekleştiği görülmüştür.
Howl, başarısızlığa karşı aşağılık duygusunun oluştuğu evrede, yeterliliğini sorgulamış fakat krizine olumlu olmayan bir çözüm belirlemiştir. Ateş cini olan Calcifer’le kalbini paylaşmış ve onun gücünden faydalanmıştır. Bu çözümü, bir sonraki evre olan kimlik kazanmaya karşı rol karmaşasında bunalımlı bir süreç yaşamasına dönüşür. Kim olduğu ve kim olmak istediğine dair karmaşası, yakınlık kuramamasına ve yalıtılmışlık krizine neden olmuştur. Sophie, takdir ve değer göremediği için kendini yetersiz hissetmiştir. Bu da ergenlik döneminde, kimlik dağınıklığı yaşamayı getirir. Kendini beğenmemesi ve öz güvensiz halleri, başkasına da güvenememesine neden olur. Yakınlık ve bağlılık geliştiremez. Fakat, Sophie ve Howl’un yolu kesişir, biri diğerine ayna olur. Karşılaştıkları sorunlarla başa çıkma şekilleri birbirine ilham verir. Değiştikçe, kimlik krizlerini çözüp yakınlığa karşı yalıtılmışlık evresinde sevgi ve bağlılık geliştirirler. Howl’un Yürüyen Şato’sunda gelişimsel bir öykü vardır. Her evrenin krizindeki sorun, bir sonraki evrede telafi edilebilmiştir. Bu da Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramını yansıttığını gösterir.
Bütün bunların ışığında, Howl’un Yürüyen Şatosu, izlerkitlesine gelişimsel krizleri çözmede bir umut ışığı olmakta, kimliğini bulma konusunda da farkındalık kazandırmaktadır.
Kaynaklar
Demir, İlkay (2010). Benlik, Kimlik ve Kişilik (Gelişim Psikolojisi içinde). Ankara: Nobel Yayınları.
Dumanlı Kadızade, Esma & Bulut, Gizem Emine (2021). Ahmet Büke’nin Gökçe’nin Yolu Adlı Eserinin Fantastik Kurgu Açısından İncelenmesi (Edebiyattan Pencereler içinde). Ankara: İKSAD Yayınevi.
Erikson, Erik (1994). Identity: Youth and Crisis. New York: W.W. Norton.
Miyazaki, Hayao (2004). (Yön.). Howl’un Yürüyen Şatosu. Stüdyo Ghibli. (Sinema filmi).
Le Blanc, Michelle ve Colin Odell (2011). Studio Ghibli: Hayao Miyazaki ve Isao Takahata Filmleri. İstanbul: Kalkedon.
Kılıç, Şükran (2021). “Orta Doğu ve Orta Asya topraklarından çocuk ve ergen temalı filmler: Cengiz’in çocukları ve Kefernahum’un Erikson’un psikososyal kuramına göre incelenmesi.” Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 11(2), 930-943.
Morsünbül, Ümit (2015). “Analyzing Honey (Bal), Milk (Süt) and Egg (Yumurta) Movies in Terms of Erikson’s Theory of Psychosocial Development.” Elementary Education Online, 14(1), 181-187.
Oğuz-Duran, Nagihan (2017). Psikososyal Kişilik Kuramı (Kişilik Kuramları Gerçek Yaşamdan Kişilik Analizi Örnekleriyle içinde). Ankara: Pegem Akademi.
Şen Telci, Aygün (2010). Miyazaki sinemasında Japon toplumunun yansıması. Tez (Yüksek Lisans), İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
-
Hayao Miyazaki. (Yön.). Howl’un Yürüyen Şatosu. Stüdyo Ghibli, 2004 (Sinema filmi). ↑