Gizem Bulut
Çocuklar ve gençler için hazırlanmış eserler edebî değeri olan, çocuk gerçekliğini duyarlı olarak ele alan ve çocuklara okur kimliği kazandırabilecek sanatsal değeri olan kitaplardır. Çocuk yazınının yetişkin yazınından ayrılması çocukluk algısının değişmesiyle gerçekleşir. Gelişim ödevlerini gerçekleştirme sürecinde çocuğun, yetişkin bireylerden farklı olarak ihtiyaçlarının anlaşılması ve bağımsız bir birey olarak kabul görmesi uzun zaman almıştır. “Sanayileşme, aydınlanma ve kentleşme; aile içi ilişkileri, üretim sürecini ve biçimini, eğitim sürecini etkilemiş bunun sonucunda çocukluk algılaması da değişmiştir” (Neydim, 2006, s.3). Değişen çocukluk algısıyla çocukların zihinsel, bilişsel ve duyuşsal gelişimlerine özgü metinlere ihtiyaç duyduğu anlaşılmaya başlanır. Çocuk edebiyatı eserlerinin temel amacı eğitmek olmasa da edebî duyuş kazandırmanın yanı sıra çocuklara farkındalık kazandırmak gibi işlevi bulunur. Ayrıca çocuk okuru, yaşamda karşılaşabileceği bazı olay ve durumlara karşı hazırlayan unsurlar da yer alır.
Kurgusal metinler sayesinde çocuk okur, çevresinde yaşanabilecekleri ve bunlara verebileceği tepkileri deneyimlemiş olur. Çocuk, kurmacanın içinde çeşitli duyarlılık örnekleriyle karşılaşır. Kahramanların gözlerinden dünyaya bakar, kendine yeni pencereler açar. Sanatçı duyarlılığıyla ve çocuğa görelik ilkesiyle yazılmış eserler, çocuğun kahramanlarla özdeşleşerek karakter gelişimine ve kendi kimliğini oluşturmasına katkıda bulunur. Kültürel kodların çatışmalar yardımıyla aktarıldığı, çocuk okurun çözüm üretemediği ama yaşam içerisinde maruz kaldığı ekonomik ve sosyal genel sorunlarken kimisi de doğru ve bilinçli çözümler üretebileceği günlük sorunlardır. Bu türden iletilerin yer aldığı eserler “sorun odaklı” çocuk edebiyatı altında değerlendirilir. Sorun odaklı çocuk edebiyatı alanında başlıca çalışmalardan biri Ayfer Gürdal Ünal’ın kaleme aldığı Türk Çocuk Edebiyatında Engellilik başlıklı çalışmadır. Gürdal Ünal (2011) engelliliği “aile”, “okul”, “arkadaş”, “dış çevre”, “bireyin iç dünyası” ve “dil, ideoloji ve engelliler” başlıkları altında ve çeşitli engellilik kuramları ile incelemiştir. Çocuk kitaplarında engelli imgesi edilgen, zavallı ve sakat olarak yer alırken geçmişten günümüze etkin ve aktif bir engelli imgesine doğru bir değişim olmuştur. Olaylara yön veren, değişim ve farkındalık getiren kahramanlar yerine olaylardan etkilenen ve yardıma muhtaç engelli birey çerçeveleri yer almaktadır. Engelli-çevre ilişkilerinde, dış çevrenin engelli bireyle alay etmesi de en önemli bulgulardan biridir. Dış çevrede yer alan engelli kahraman, arkadaş çevresi içindeyken en çok bu alanda örselendiği görülmektedir. Ayrıca Gürdal Ünal (2011) başka bir bölümde engellilerin iç dünyasına ulaşıldığında en çok karşılaşılan durumun “normal” olmaya duyulan özlem olduğu sonucuna yer vermiştir.
Engellilik, çeşitli sebeplerle fiziksel, zihinsel, toplumsal ve duyusal yetilerinde farklı ölçülerde kayıplardan dolayı sosyal yaşama uyum sağlayamama ve temel gereksinimlerini karşılamada yetersiz olma durumudur. Korunma, destek, danışmanlık gibi görevlere gereksinimi olan kişiler de engelli bireylerdir. Çocuk edebiyatı ürünleri özel gereksinimi, çocuk okura anlatma noktasında eğitimciler için bir araç olabilir. Yazar, sanatçı duyarlılığı ile etrafında olup bitenleri hayallerinde ve düşüncelerinde birleştirerek kurmaca metinlerin gerçekliğine dönüştürür. Böylelikle kişi edebî metinler aracılığıyla kendinden başlayarak dünyaya ve başka insanlara duyarlılık kazanır. “Çocuk, kendisi için yaratılmış edebiyat eserinde yaşadığı ortamın bir benzerini bulur. Yazılanla yaşanan arasında ilişkiler kurma, karşılaştırmalar yapma fırsatını yakalar” (Şimşek, 2002, s.32). Çocuğun hayal dünyasına hitap eden nitelikli çocuk edebiyatı ürünleri dil duyarlılığını çocuğa aktarırken çocuğun bilişsel, duyuşsal ve sosyal ihtiyaçlarını gideren, onu geliştiren araçlara dönüşür. Benliğine dair farkındalık kazanmanın yanında başkalarına, doğaya ve dünyaya farkındalıkla yaklaşmaları için imkân sağlamak çocuk edebiyatı metinleriyle mümkün olur. Empatinin geliştirilmesinde, başkalarının duygularını anlama ve farklılıkları zenginlik olarak kavrayabilme okuma eylemiyle gerçekleştirilebilir.
Çalışmanın amacı, Hanzade Servi’nin Mira adlı eserinde yer alan engelli kahramanların kendilerini algılama biçimleri ile engelliliğin temsilini incelemektir.
Mira adlı eserde yer alan başkişi Mira, Gölgelik adlı bir kasabada yaşamaktadır. Yaşamdaki mutlulukları görmek ve göstermek, insanların kimseye anlatamadıklarını dinlemek ve manzara anlatıcılığı ile eğlenir ve ilgilerine yönelik hareket eder. “İnsanlara yardım etmeyi çok seviyordum” (Servi, 2018, s.125) diyen Mira, iki yetişkinin barışmasını sağlayan, yaşlı ve hasta bir kadının çiçeklerini sulayan, en yakın arkadaşına Youtube kanalı için video çekerken yardımcı olan, yalnız bir tren istasyonu makasçısıyla sohbet eden, görme engelli arkadaşına dünyayı anlatan bir kız çocuğudur. Bu eserde Mira’nın yakın çevresini oluşturan kahramanlar arasında bir çocuk bir de yetişkin olarak engelli birey bulunur.
Çocuk kahraman Güçlü, serebral palsili bir çocuktur. Edilgen ve zayıf olarak tasvir edilen engelli kahramanlara karşıt Güçlü, ismiyle bile karşıtlık oluşturan bir karakterdir. Eserin başkişisi Mira, Güçlü’ye Komikadım şeklinde seslenmektedir. Komikadım, farklılığından rahatsız olmaz. “İnsanların benim için üzülmesi, dünyanın en saçma şeyi,” diyor. “Baksana, ben dünyanın en eğlenceli, en süper çocuğuyum” (Servi, s.32) cümleleri Güçlü’nün farklılığını kabul edebildiğini gösterir. Gürdal Ünal’ın (2011) bahsettiği gibi iç dünyalarına ulaşıldığında engelli bireylerin normal olmaya duyduğu özlem, Güçlü için söz konusu değildir. Kendine güveni tam, farklı bakış açılarıyla diğer insanları etkileyen ve yönlendiren, ayrıca eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerine sahip biridir. Alya Öğretmen, öğrencilerin her birinden hayallerini çizmelerini ve tek tek resimlerini sınıf arkadaşlarına anlatmalarını ister. Komikadım yani Güçlü’nün cümleleri dikkat çekicidir.
“Hayattaki en büyük hayalim, kaymaklı ekmek kadayıfı yiyen bir robot görmek.” Herkes güldü. Komikadım da kocaman sırıttı. “Mizah anlayışına hayranım,” dedi Alya Öğretmen Güçlü’ye. “Ama bizimle gerçek hayallerini paylaşmanı isterdim.” “Bu gerçek bir hayal öğretmenim. Siz kadayıf yiyen bir robot görmek istemez misiniz?” “Sanırım isterim. O halde seni alkışlarla yerine alıyoruz” (Servi, s.31).
Alya Öğretmen, çocukların sanatla buluşmasına yardımcı olduğu gibi düşünmelerine ve bunları ifade edilmelerine olanak sağlayan bir eğitim anlayışını benimsemiştir. Güçlü, özgüvenli bir çocuk olduğu için cümlelerinin ve hayalinin ardında durur. Etkin ve yönlendiren bir bireydir. Ayrıca kişisel beğenilerini rahatça ifade ederken film analizi yapabilecek kadar eleştirel düşünme becerilerine sahiptir. Güçlü, “Canavarın Çağrısını izledin mi?” (Servi, s.60) diye Mira’ya sorar. Film hakkında düşüncelerini “Çok güzel. Ürkütücü. Hüzünlü. İçimizdeki gerçek duyguları tüm gizemi ve acımasızlığıyla ortaya koyuyor.” (Servi, s.60) şeklinde ifade eder. Filmin analizini yapabilen Güçlü, fikirlerini ifade etmede ve sanat hakkında kendini geliştirmeye devam eden bir karakterdir.
Engelli ve çevre ilişkisinde ailenin konumu söz konusu olduğunda eserlerde engelli birey yardıma muhtaç ve aile bireyleri yardım eden, bakım veren olarak yer alır eserlerde. Kardeşler arasında ilişki dinamiğinde engelli birey, korunması gereken kişi olurken diğer kardeş kendini ihmal edilmiş hissedebilir. Güçlü’nün beş yaşındaki kardeşi Naz ile ilişkisine bakıldığında bir karşıtlık bulunmadığı görülür. Güçlü, kardeşi Naz’a kitap okur, onunla oyunlar oynar, parka gider. Naz, kimi zaman ağabeyini taklit eder fakat bunu dalga geçmek için yapmaz. Çünkü “Komikadım, Naz’ın süperkahramanı” olarak betimlenir eserde (Servi, s.48). Gölgelik kasabasının belediye başkanı, ortaokul grubundaki çocuklarla anaokulu çağı çocuklarını bir araya getiren bir proje gerçekleştirir. Projenin adı “Ağabeyiyle Ablası, İşte mutluluk Tablası”dır (Servi, s.56). Güçlü de bu etkinlik içerisinde yer alır. 3-5 yaş arasında bir grup çocuk Güçlü’nün farklı yürüdüğünü ve değişik hareketler yaptığını fark eder. Sebebini öğrendikten sonra da üzerinde düşünmeyi bırakıp Güçlü’yü olduğu gibi kabul ederler.
“İşte büyüdükçe kaybetmememiz gereken şey bu,” demişti Komikadım. “Farklı biri görünce rahatsız olup başımızı çevirmek, bazen gözlerimizi ona dikmekten daha çok dikkat çekiyor. Ya da insanlar kendilerinde, gördükleriyle dalga geçme hakkını buluyor. Oysa çocukları tek ilgilendiren, bu garipliğin sebebi. Onu öğrendikten sonra, komik yürümenle ya da beş tane kulağının olmasıyla ilgilemiyorlar (Servi, s.57).
Güçlü’nün bakış açısından yazarın niyeti açıkça görülmektedir. Yetişkinlerin farklılıklara olan tepkisi çocukları da yönlendirmekte esasında. Çocuklar, kendi hallerine bırakıldığında olanı olduğu gibi kabul etme becerisine daha yatkınlar.
Mira’nın ve Güçlü’nün yakın arkadaşlarından Sarın Ada’nın bir Youtube kanalı vardır ve ailesiyle birlikte kanal için içerik üretip video çekerler. Güçlü, Sarın Ada’nın Youtube kanalı yardımıyla insanları serebral palsi hakkında farkındalık yaratarak insanları yönlendirmeyi deneyimler. Üzerine ‘sp’ yazılı yumurtaları kafalarında kırıp üç kişiye çağrı yapacağını söyler Güçlü.
Umarım bütün dünya kafasında yumurta kırar ve böylece hayat, serebral palsili çocuklar için daha yaşanılır bir hale gelir. Tamam, dalga geçiyorum. Ama dalga geçtiğim, bazı konularla ilgili farkındalık yaratmak isteyen, yardımsever insanlar değil. Bunu sosyal medyada duyarlıymış gibi görünmek için kullanan, aslında yaptıkları paylaşımların kaç like alacağını düşünenler… Kafanızdan aşağı bir şeyler dökmeniz, normalde kimsenin işine yaramaz. En fazla, insanların ‘serebral palsi de neymiş ki?’ deyip Google’ı açmasını sağlarsınız. Dünyadaki tüm insanların serebral palsinin ne olduğunu öğrenmesi de, serebral palsili çocukların hayatını kolaylaştırmaz. Bunu, serebral palsili bir çocuk olarak söylüyorum,” (Servi, s.96).
Güçlü etkin, aktif, olaylara yön veren engelli bir kahramandır. Onun böyle özgüvenli olmasında farklılıklara duyarlılık geliştiren Sarın Ada ve Mira gibi bir arkadaş çevresinin katkısı büyüktür. Arkadaşları ve öğretmeni tarafından desteklenen Güçlü, farklılığını bir engel olarak görmez.
Mira’nın “Körebe” diye seslendiği Gündeniz Bey, görme engelli yetişkin bir bireydir. Kör sözcüğünün hakaret olmadığını düşünür. İnsanların ona kör olduğunu dile getirmemeye çalışırken esasında daha çok vurguladıklarını düşünür. “Yani burnu olan birinin burnunun olması o kişi için ne kadar normalse, gözleri görmeyen biri için de bu durum öyle normal,” (Servi, s.20) cümleleri engelli bireylerin yine normal olma üzerine düşünüp kendilerini olduğu gibi kabul etmeye olan yatkınlığını sezinletmektedir. Gündeniz Bey, bir heykel sanatçısıdır. Mira ile sohbet ederken insanların güzellik ve çirkinlik algılarına bir eleştiri getirir “Bunlar, görebilen insanların fikirleri. Birilerine güzel ya da çirkin deme haklarının olduğunu düşünüyorlar. Oysa benim için herkes güzel. Çirkin olan hiç kimse ya da hiçbir şey yok” (Servi, s.21). Düşünen, fikirlerini paylaşan ve sanatçı duyarlılığına sahip Gündeniz Bey, yenilikleri deneyimlemeye de meraklıdır. Kasabada bir doğum günü organizasyonu için Gündeniz Bey pasta hazırlamak zorunda kalır. “Hiçbirimiz, Gündeniz Bey’in böyle olağanüstü pastalar yapabileceğini tahmin edemezdik. Meğer resim ve heykelden başka, pastacılığa da merakı varmış” (Servi, s.141) diyen belediye başkanı, Gündeniz Bey’i takdir eder. Yeteneklerin farklı ilgi alanlarıyla birleşerek ortaya çıkan sanatı ya da işlevi takdir etmenin bir erdem olduğu örneklenmektedir. Bireylerin diğerlerinden farklılığı yeteneklerini gösterebilmelerinde engel teşkil etmediği çocuklara sezdirilmektedir.
Çocuklar ve gençler için hazırlanmış, edebî değeri olan eserlerde anlatı çocuk gerçekliğine duyarlı olarak ele alınır. Anlatı okura estetik bir haz duyumsatırken yaşamın gerçeklerine de hazırlar. Çocuk edebiyatı eserinde, engelli karakter bir kahraman gibi ya da acınması gereken biri gibi anlatılmamalıdır. Hanzade Servi’nin kaleme aldığı ve bu çalışmanın inceleme konusu olan Mira adlı eserde iki engelli karakter bulunur. Güçlü ve Gündeniz Bey aile, okul ve arkadaş çevresi tarafından kabul görür, onaylanır ve desteklenir. İç dünyalarında kendilerini oldukları gibi kabul eden, güçlü ve farkındalıkları yüksek bireylerdir. İç mekândan dış mekâna çıkabilmiş, etkin ve yönlendirme yeteneği olan karakterlerdir. Bu açıdan Mira adlı eserde engellilerin temsili pozitif bir tutum içerisinde topluma uyum sağlayabilen bireyler olarak yer almaktadır.
Kaynakça
Gürdal Ünal, A. (2011). Türk çocuk edebiyatında engellilik. İstanbul: Evrensel Basım Yayın.
Neydim, N. (2006). Çocuk edebiyatının durumu ve 100 temel eser üzerine. Varlık Dergisi, 1189(3), 3-7.
Servi, H. (2018). Mira. İstanbul: Doğan Egmont Yayınclık.
Şimşek, T. (2002). Çocuk edebiyatı. Ankara: Rengarenk Yayınları.