Yasemin Yılmaz
Batı edebiyat kanonunda klasik masalların değerini ve yazınsal nitelikleri açısından önemini reddetmeyen, bununla birlikte 19. yüzyıldan itibaren önem kazanmaya başlayan masalların yeniden yazım pratiklerini gerekli ve kaçınılmaz gören masal araştırmacısı ve folklör uzmanı John Zipes, gerek klasik gerek yeniden yazılan masallarda kullanılan fantastik öğelerin toplumsal ve politik bir işlevi olduğunu iddia eder. Fairy Tales and the Art of Subversion kitabında Batı edebiyatlarında klasik masalların tabiri caizse ters yüz edilerek (subvert) yeniden yaratılmasını tarihsel bir çerçeve içerisinde anlatan yazar, nükleer savaş tehditlerinin, ekolojik tahribatın, ekonomik buhranların ve baskıcı yönetimlerin ağırlığının git gide daha da yoğun hissedildiği bir dünyada klasik masalların kucaklayıcı ve umut vaadedici özelliklerinin artık ön plana çıkamadığını vurgular. Dahası, yaşanan iki büyük dünya savaşı sonrası değişen toplumsal ve kültürel değerlerin, gelişmekte olan teknolojinin ve bunların sonucunda çocuk ve çocukluk algısının değişime uğramasının yüzyıllar öncesinin feudal ve ataerkil toplum yapısına uygun düşen masalları ne denli geçersiz kıldığını da örneklerle açıklar (Zipes 2012: 169). Bir masal bilimci olarak Zipes hiçbir eserinde klasik masalları tamamıyla yok saymaz. Hatta bütün bir klasik kanonun artık gereksiz ya da modası geçmiş sayılarak reddedilmesini akılsızlık olarak niteler. Zipes için önemli olan masalları ortaya çıktıkları zaman ve evrildikleri toplumun değerlerini düşünerek değerlendirmektir[1].
Zipes’in Batı kanonu özelinde öne sürdüğü görüşlerini Doğu masal geleneği için de düşünmek ve Türkiye’de klasik masal geleneğini alt üst ederek yeniden yaratım masalları ortaya koyan yazarları incelemek fantastiğin politik ve toplumsal işlevi konusunda aydınlatıcı olacaktır. On beş yazarın on beş masalı yeniden yazdığı Bana Masal Anlat (2014) kitabı “Rapunzel”, “Hansel ile Gretel”, “Uyuyan Güzel” gibi Batı kanonunun klasik masallarının ve “Alaattin’in Sihirli Lambası”, “Duha Koca Oğlu Deli Dumrul” ve “Kuyruğu Zilli Tilki” gibi Doğu kanonunun önemli masallarının yeniden yazılmış örneklerinden oluşur. Aslı Tohumcu’nun 2021 yılında yayımlanan kitabı Öyle Değil, Böyle!’de ise klasik masal karakterleri yeniden yazılmış bir çağdaş anlatıda okurun karşısına çıkar. Bana Masal Anlat bir yeniden yazım örneği iken, Öyle Değil, Böyle birden fazla masalın birbirine karıştığı masal içinde masaldır. Her iki örnek de Türk çocuk edebiyatında klasik masalların sorgulandığı, fantastik öğelerin toplumsal normların korunmasında ve kimlik rollerinin içselleştirilmesinde değil değişen toplumsal ve kültürel yapıları dikkate alan yeni okuma deneyimleri sunmada etkili olduğunu göstermektedir. Bu yönüyle de eleştirel masal okuma örneği sunan kitaplar fantastik türün dönüştürücü ve yeniden yaratıcı işlevine işaret etmekte, geniş kabul görmüş değer yargılarını alaşağı ederek politik bir misyon edinmektedir.
Her ne kadar bir tür olarak fantastik, politikayla birlikte pek düşünülmese de fantastik, temelde oldukça politik bir türdür. Terry Eagleton’un ‘politik’ tanımlaması fantastiğin politik işlevinin anlaşılmasında yol göstericidir. Eagleton’a göre politik, bireylerin toplumsal yaşamlarını düzenleme biçimlerinden başka bir şey değildir (Eagleton 1983: 194). Toplumların yaşayış şekilleri, gündelik yaşam pratikleri özünde bireylerin toplu olarak yaptıkları seçimlerdir ve bu seçimler belirli davranış kalıpları yarattığı gibi toplumdaki güç dinamiklerini de belirler. Örneklendirmek gerekirse bir toplumda çocuk sahibi olan çoğu kadının gündelik yaşamlarını nasıl planladıkları, çocukları ve eşleriyle kurdukları ilişki birbirlerine benzemekte, benzer davranış kalıpları toplumun anneliğe ve kadınlığa olan bakış açısını yansıtmaktadır. Bu yönüyle anne-çocuk, baba-çocuk ve eşler arasındaki ilişkilere bakarak toplumdaki güç dinamiği ya da iktidar mekanizması hakkında fikir üretmek mümkündür. Fantastik türü toplumdaki kısıtlayıcı güç mekanizmalarına karşı bir özgürlük alanı olarak konumlandırmak, fantastik öğeler kullanılarak yazılan çağdaş masallara ya da yeniden yazılan masallara toplumsal bir işlev yüklemektedir. Öyle ki klasik masalların feudal ve ataerkil düzeni korumak şeklinde açıklanabilecek toplumsal işlevi, artık toplumsal kabulleri sorgulayan ve hatta yıkan bir tutuma dönüşür. 20. Yüzyıldan itibaren artan tüketim alışkanlıklarının ve manipülatif medyanın kontrolündeki bireyin kendini kıstırılmış hissettiğini iddia eden Zipes, toplumları baskılayan totaliter eğilimlerin bireylerin kendi yaşamlarını kurgulama yetilerini ellerinden aldığını söyler. Hem doğu hem de batı toplumlarında toplumsal gelişmenin bireylerin özgürlüğüyle doğrudan ilintili olduğu gerçeğinden yola çıkarak masallardaki fantastiğin sunduğu özgürlük alanına artık daha fazla ihtiyaç duyulduğu vurgulanır (Zipes 2012: 170). Fantastiğe ve masala atfedilen bu özgürleştirici rol, değişime ve toplumsal gelişime olan inancın da hala baskın olduğunu, umudun hala kaybedilmediğini ortaya koyar[2]. Gerek çağdaş masal gerekse yeniden yaratım masallarında fantastik öğeler bireylerin kendi gerçekliklerine eleştirel bir gözle bakmalarını, toplumsal normları sorgulamalarını ve yaşamlarında inisiyatif almalarını mümkün kılar.
Bir Masal Anlat kitabının çoğunlukla yapı sökümü tekniği kullanılarak yeniden yazılan masalları kadın-erkek, yetişkin-çocuk, doğa-insan ilişkilerini irdeleyerek güncel sorunları ele almakta, okura toplumdaki yerini, kimliğini ve evrendeki rolünü sorgulatmaktadır. “Bremen Mızıkacıları” masalını yeniden yorumlayarak kaleme alan Zeynep Köylü, masal mekanını fantastik öğeler kullanarak yeniden kurgular. Hayvanların yaşadığı Orman Gezegeni ve “yaratık” olarak adlandırdığı insanların yaşadığı Taş Gezegeni karşıtlığı üzerine kurduğu anlatıda doğanın insan eliyle tahrip edilmesi sorununu insan-hayvan ilişkisi çerçevesinde ele alır. Masal anlatıcısının hayvan karakterlerden bahsederken kullandığı “bizim üç kafadar” ve insanlar için kullandığı “yaratıklar” ifadelerinde dilsel anlamda bir tezatlık gözlemlenir. Anlatıcı müzik seslerinin yükseldiği Orman Gezegeni’ni tanıdık bir mekan olarak sunarken, Taş Gezegeni’nden yükselen ses ve ışıkları “garip” olarak niteleyerek bir ayrışmaya işaret eder. İnsanın yıkıcı doğasını onu yakından tanıyan kedinin ağzından dinleyen hayvanlar Orman Gezegenini kurtarmanın tek yolunun onu insansızlaştırmak olduğuna karar verir. “Yemeğimi verirler, bana iyi bakarlar ama ağaca, yaprağa öyle değil. Yakarlar, keserler, beton binalar yaparlar” (150). Grimm Kardeşlerin klasik masalında haydutların kaçmasıyla boşalan eve yerleşen hayvanlar, Köylü’nün anlatısında yaratıkların korkarak Orman Gezegenini terketmesi sonucu ağaçlarıyla ve müzikleriyle özgür kalırlar. Bir yeniden yaratım örneği olan masalda insan, doğanın mutlak hakimi pozisyonunu kaybeder, doğayla ilişkisi onu tüketme üzerine kurulu olduğu için gökteki dolunayı tanıyamaz ve kendisini yabancı hissettiği bir gezegenin tamamlayıcı bir parçası olamayarak yalnızlaşır.
İnsan-hayvan karşıtlığını insanın üstünlüğünü ön plana çıkararak veren bir klasik masal örneği olan “Kurbağa Prens”, ana karakteri prensin kurbağaya dönüşümünü istenmeyen ve hoşnutsuzluk yaratan bir durum olarak sunar. Şair Elif Sofya’nın çağdaş anlatısında ise prens tekrar kurbağaya dönüşür. Dönüşüm motifinin, prens ve prenses arasındaki aşk ve evlilik temalarının değiştirilmediği kurguda insanı güzelle ve hayvanı çirkinle bağdaştıran bakış açısı terk edilmiş, insan olmak tercih edilmeyen bir durum olarak sunulmuştur.
Geleneksel toplum yapısında güce dayalı sorunlu ilişkilerden biri de ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkidir ve bunun en çarpıcı yansımalarından biri Grimm Kardeşlerin “Rapunzel” masalında görülür. Cadı karakterinin kuleye hapsettiği Rapunzel üzerinde kurduğu otorite ve kendisine karşı gelinmesine karşılık olarak kullandığı ceza mekanizması, ebeveyni sorgulanmadan itaat edilmesi gereken bir otorite konumuna yerleştirirken, çocukları yetişkinler arasında bir alışveriş nesnesine dönüştürür. Betül Dünder’in masal dili kullanarak yeniden yarattığı anlatıda ise cadı karakteri komşu kadına dönüşür ve çalma eylemi masaldan kaldırılır. Asıl adı Elizabeth olan çocuk karakter anne-babası ve komşu kadın arasındaki ilişkinin bir nesnesi değil, ilişkiyi olumlu anlamda dönüştüren irade sahibi bir karakterdir. Anne ve babasının komşularına verdikleri sözü tutmadığını öğrenen Elizabeth kendisine Rapunzel adını verir ve kendi kararıyla kuleye gider. Söz tutmanın ve saygıya dayalı iletişimin öneminin vurgulandığı çağdaş anlatıda kuleye çıkan “delikanlı”, Rapunzel’e evlilik vaadi yerine adının “dünyanın bütün çocukları” tarafından her zaman hatırlanacağı sözünü verir (30).
Yeniden yazılan masallarda güç ilişkisinin ters yüz edilmesi sadece karakter değişimleri üzerinden değil dildeki değişimle de mümkündür. Betül Tarıman’ın yazdığı “Parmak Kız” metninde klasik masaldaki prensese dönüşme motifi sorgulanmış ve prenseslik idealize edilmemiştir. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalındaki prens kimliğinden sıkılarak Parmak Kız’ın hikayesine giren prens için kaçış Parmak Kız ile evlenip bir başka ülkenin kralı olmaktır ancak Parmak Kız evlilik ve statüko üzerinden gelen mutluluğa kararlı bir dille karşı çıkar: “Olmaz! Kesinlikle olmaz! Hem ben kraliçe falan olmak istemiyorum. En büyük hayalim bir yaprağın gölgesinde karıncalar, tırtıllar, kuşlarla birlikte mutlu olmak” (39). Masaldaki mutlu son Parmak Kız’ın bu kararlı tavrının prensi de etkilemesi ve onun da “tacını, pelerinini, ren geyiği derisinden ayakkabılarını” çıkararak bir başka yöne gitmeye karar vermesidir. Kendisine sunulanı koşulsuz kabul etmeyen ve isteklerini açıkça dile getirebilen bir kadın karakter üzerinden değişen toplumsal değerlerin edebiyata yansıması ortaya konulmuştur.
Parmak Kız’ın kraliçeliğe ve prensle evliliğe tercih ettiği yaşam doğada, hayvanlarla birlikte sürdürebileceği bir yaşamdır. Bana Masal Anlat kitabının genelinde öne çıkarılan insan-insan olmayan ve insan-evren ilişkisi Öyle Değil, Böyle! Kitabının da temel temalarından biridir. Aslı Tohumcu’nun Birleşmiş Milletler Kadın Birimi UN Women’ın “Awake Not Sleeping” projesi için kaleme aldığı “The Storyteller” öyküsünden uyarlanan eserinde ön planda cinsiyet rolleri sorgulanırken alt metinde hayvanlarla özleşleşen belirli stereotipik ifadeler ters yüz edilmiştir. Masalcı adı verilen karakterin bir yazı masası altında elleri ve ayakları bağlı şekilde bulunmasıyla açılan öyküde Kırmızı Başlıklı Kız’ın başlığı, Rapunzel’in saçları gibi tanıdık motiflere özgürleştirici bir rol verilmiştir. Kırmızı başlık masalcının ağzını, sarı saçlar ayaklarını ve ellerini bağlamıştır. Klasik masalların ataerkil düzeni koruma misyonuyla hareket eden erkek masalcısı artık işlevsizleştirilmiş, farklı masalların karakterleri bir araya gelerek yepyeni bir masalda özgürleşmenin hayalini kurmaya başlamıştır. Özgürleşme sadece kadının özgürleşmesine indirgenmemiş, erkeklik rolleri ve hayvan temsilleri de sorguya açılmıştır. “Ejderhalar, uyduruk nedenlerle kuleye hapsedilen prenseslerin başında nöbet tutmaktan bıkmışlardı…Kurt, büyükanneyle torununu yemek; avcı, kurdun karnını deşmek istemiyordu artık” (10). Klasik masallarda kurda yüklenen kötü niyetli avcı kimliği daha önce Ronald Dahl, Angela Carter, James Thurber[3] gibi yazarların eserlerinde parodileştirilmiş, klasik masal kurdun bakış açısından yeniden yazılmıştır. Tohumcu’nun Kırmızı Başlıklı Kız ve kurt arasındaki arkadaşlığı vurgulaması, kurdun gözlerindeki kırmızılığı vahşiliğine değil de yeni bir masala girecek olmanın heyecanına bağlaması benzer bir parodi kullanımını göstermektedir. Benzer şekilde avcıyla ceylanın “kucaklaşması” masallardaki alt edilen-alt eden karşıtlığını ortadan kaldırmış beraber yaşamayı, uyum ve birlikteliği öne çıkarmıştır. Klasik masalların yeniden yazımına artan ilgi hayvan-insan ilişkisi temalı örnekleri çoğaltmakta, gelenksel metinlerin feminist, antikolonyal, kültürel materyalist okumalarına da açık kapı bırakmaktadır (Murai & Kato 2019: 722). Tohumcu’nun hayvanlarla insanları aynı düzleme oturtan anlatımı insanın kendi dışındaki varlıklarla bir arada varoluşunu yeniden düşünmenin gereğini de ortaya koymaktadır.
Kitapta sorgulanarak ters yüz edilen bir diğer unsur ise güzellik motifidir. Eril söylemin idealleştirdiği ve kadının dış görünüşünde ifade bulan güzellik, klasik masallarda iyi karakter olmanın koşullarından da biridir. Güzellik öylesine başat bir faktördür ki Uyuyan Güzel ve Külkedisi örneklerinde olduğu gibi ana karakterin prensin dikkatini çekerek mutlu son olan evliliğe ulaşmasını sağladığı gibi Pamuk Prenses’in kötü kalpli üvey annesinin en güzel kadın olma rüyasına engel teşkil ederek bu sefer kadınlar arasında bir güç savaşının ortaya çıkmasına sebep olur. Yukarıda bahsedilen BM Kadın Birimi girişimi kadınlığı salt güzelliğe ve doğurganlığa indirgeyen, kadın bedenini arzu duyulan cinsel bir nesne olarak gören eril yazının – daha önce defalarca yapı söküme uğratılmasına rağmen – yepyeni bir söylemle değiştirilmesi gereğinden doğmuş, Aslı Tohumcu bu amaca mizah dozu yüksek ve karşıtlıklar üzerine kurulmamış bir dille katkıda bulunmuştur. Tohumcu’nun anlatısında Kötü Kalpli Kraliçe, Pamuk Prenses’e kollarını açan sevgi dolu bir üvey anne, “aklını güzellikle bozmuş” dediği aynayı arkasında bırakan özgür bir kadın figürüdür.
Öyle Değil, Böyle!’de masal karakterlerinin Masalcı’ya tek tek isyan ederek masallarını terk etmeleri klasik masallardaki eril söylemin çok daha kapsayıcı ve özgürleştirici bir söylemle değişmesine duyulan ihtiyacı temsil eder. Kendi masallarında değişmesi gereken noktaları tek tek dile getiren karakterler yeni bir masalın nasıl yazılacağı konusunda bir görüş birliğine varamazlar. Masalcının kapısını çalan esrarangiz çocuk ise yepyeni bir masal yaratacak olan kişidir. Tohumcu çocuk karakterin cinsiyetini açıkça belirtmez. Üzerinde “lacivert eşofman altı” ve “kiremit rengi bir tişört” olan “saçları ensesinde” bir çocuk karakterin kadın ya da erkek olması değil, Masalcı’nın yazdıklarını “klişe” olarak nitelendirmesi önemli bir husustur. Cinsiyet kimliklerinden bağımsız, insan ilişkilerine daha bütünsel bir bakışla eğilen bir anlatı, kadın-erkek ya da güçlü-güçsüz tezatlığı üzerine kurulmayacak, toplumsal mekanizmaların şekillendirdiği kimlikler bireylerin özgürlüklerini kısıtlamayacaktır.
Fantastik uzun bir süre gerçeklikten bir kaçış yolu olarak kabul gördü. Temelde yanlış olduğu iddia edilemeyecek bu durum fantastiğin aynı zamanda gerçekliği başka türlü okuma/gösterme yolu olduğunun anlaşılmasını engelledi. Bir Masal Anlat ve Öyle Değil, Böyle! kitapları fantastik unsurların ataerkil toplum düzeninde bir dayatma ve kontrol mekanizması olarak kullanıldıklarını, yeniden yazılan çağdaş masallarda ise aynı unsurların özgürleştirici bir işlev edindiğini gösterir. Değişen toplumsal koşulların bir sonucu olarak yeniden yazılmaya her zama açık olan masallar, fantastiğin zamansız bir tür olduğunu da tekrar ortaya koyacaktır.
Kaynakça
Eagleton, Terry, Literary Theory: An Introduction. Oxford, Basil Blackwell Publisher, 1983.
Murai, Mayako & Kato, Daniela Kato: “Human-Animal Entanglements in the Fairy Tale”. ISLE: Interdisciplinary Studies in Literature and Environment, Cilt 26, Sayı 3, 2019, 722-725.
Özdem, Filiz, ed., Bir Masal Anlat, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2014.
Tohumcu, Aslı, Öyle Değil, Böyle!, İstanbul, Can Çocuk, 2021.
Zipes, Jack, Fairy Tales and the Art of Subversion, New York, Routledge Classics, 2012.
- Ayrıntılı bilgi için Fairy Tales and the Art of Subversion kitabının 1. 6. ve 8. bölümlerine bakılabilir. Özellikle George MacDonald, Oscar Wilde ve L. Frank Baum’un eserleri üzerine yapılan derinlikli analizler yeniden yaratım masallarında fantastic öğelerin kullanımı konusunda aydınlatıcı olacaktır. ↑
- Belki de iyiye, umuda, değişime dair bu inanç Zipes’ın distopik öğeler kullanarak klasik masalları yeniden yaratan Angela Carter gibi yazarlardansa eserlerinde toplumsal birlikteliğe, bireylerin uyumuna vurgu yapan George MacDonald gibi yazarları örnek olarak seçmesine sebep olur. ↑
- “The Girl and the Wolf,” (1939). James Thurber., “The Werewolf”, “The Company of Wolves”, “Wolf-Alice,” (1979) Angela Carter, “Little Red Riding Hood and the Wolf,” (1982) Ronald Dahl ↑